10- YILKI ATI - ABBAS SAYAR (ÜSSÜĞÜNOĞLU İBRAHİM)
Ekmek çaldım fırından
Katık buldum çöplükten
Polis koştu peşimden
Hırsız polis oynadım
Ben sokak kızıyım
Polis koştu peşimden
Hırsız polis oynadım
Ben sokak kızıyım
(Nazan Öncel)
Yokluk; insanı zor seçimlere mahkum eder.
İlaç çalmak zorunda kalan babanın, açlığını gidermek için ekmek çalan çocukların haberlerini duydum. Yoksulluğun pençesine aldığı insanları suç işlemeye mecbur eden yüzünü gördüm. Hor görülen, dışlanan nice iyi huylu insanın uğradığı haksızlıkla baş edemediğinde; hırçınlık, anlayışsızlık, kabalık yaftasının yapıştırıldığına şahit oldum.
İlaç çalmak zorunda kalan babanın, açlığını gidermek için ekmek çalan çocukların haberlerini duydum. Yoksulluğun pençesine aldığı insanları suç işlemeye mecbur eden yüzünü gördüm. Hor görülen, dışlanan nice iyi huylu insanın uğradığı haksızlıkla baş edemediğinde; hırçınlık, anlayışsızlık, kabalık yaftasının yapıştırıldığına şahit oldum.
Bazı insanlar için doğru olanı tercih etmenin zor bir seçim olduğunu, sıcak odalarda karnı tok sergilenen güzel hal ve davranışların, dışarının ayazında baldırı çıplak kalanlar için lüks olduğunu anladım.
Yılkı Atı'nı ilk okuduğumda, İbrahim'in yaptığını insanoğlunun nankörlüğüne ne de kolay delil göstermişim bilmeden. (Bakınız)
Gelin, yoklukla sınanan İbrahim’i daha yakından
tanıyalım öyleyse.
&&&
“Gözü kör olsun yokluğun. Yokluk bel kırar, adamı insanlıktan cüda eder. (S;12) Gözü kör olsun açlığın. Hepsi bir kaç lokma ekmek içindir yaptıklarının. (S;23)”
Öyle bir kış gelir ki, esen rüzgar insanın en zayıf yanlarını sızlatır. Öyle bir an gelir ki, insanın üstüne çöken dert kalkmaz olur. Kin duymak, kötü olmak aç olanın, hoşgörü tok olanın payına düşer.
“Çalısı, çırpısı, tezeği olmayana
acısın... Vay mübarek kar vay.. Bir düşünce, kalkmak aklına gelmez
(S;41)”, "Tokluk, hayatı düşündürür. Toklukla birlikte, hayatla olan
bağlar artar, kavileşir. Tokluk bir gâvur şeydir. İyi bir gâvurluktur tokluk.
Kini azaltır, hoş görürlüğü arttırır (S;48)"
Üssüğünoğlu İbrahim, zengin hayaller
peşinde koşarken, fakir bir çiftçi olarak hayatını sürdürmek zorunda kalan,
bir türkü de olduğu gibi gökyüzünde turna gibi uçup, baykuş gibi viran yurda
konmuş biridir. Kış yaklaştığında kendi kendine söylenir;
“Duyduk rüzgar efendi duyduk, kış geliyor
diyorsun. Hoş geldi sefalar getirdi! Gökten ne yağdı da yer kabul etmedi? Sen
öyle delicoş esip durma, işleme fakirin ciğerine! Harmanda isteriz, nazlı
geline dönersin. Duyduk işte kış geliyor sen söylemeden ağaçlar söyledi onu.
Baksana dere boyundaki kavaklara, bir uçlarında kaldı yaprak. Sen bilir misin
ne der o yapraklar? Kış geliyor der, hem de en zorlusundan (S;9)”
Kışın çetin geçeceği belli olunca, “Kaldırdığın zahra yeygi ile tohuma yetmez. Yığdığın saman, atı, eşeği bahara çıkartmaz (S;10)” diye söylenerek arpanın samanın hesabını yapar, yetmez deyince de aklına Dorukısrak gelir.
İbrahim, bir zamanlar yarışlarda elde ettiği
kazançların keyfiyle; “Zırnığa
kul köle olsam yine satmam. Dorutay evimim nuru, umut direği. Herkesin parası
koynunda, Doru benim ahırımda, Orada doğdu, orada ölecek (S;29)” dediği
Dorukısrak'ın hükmünü verir. "Güzel günler tez unutulur. O, bir
evin üzerine titrediği Dorutay çabucak unutulup (S;30)” gözden
çıkarılır.
Herkesin yaptığını o da yapar; yaşlandığı için at arabasını bile çekmekte zorlanan Dorukısrağı yavru tayından ayırıp yılkıya bırakır. Açlıktan ölmez, kış boyunca kurda kuşa yem olmazda baharda ovaya dönerse, işinde kullanmak için tekrar alacağını hesap eder.
“Ahırdaki saman belli, saçkı belli. Ben, öküzlerin, tayın, kıratın
yeygisini onunla paylaştıramam. Tayın arpasına ortak edemem. O, bu başının
çaresine bakacak. O, bu yıl ‘Yılkılık…’ Dağda ot kalmadı, çöp kalmadı. (…)
Varsın başının çaresine baksın. Bahara sağ salim elimize geçerse ne ala! Yook,
bir dereyi doldurursa, o da onun bileceği iş. Bundan sonra onu ne
çifte koşabilirsin, ne düvene (…) Yılkıdan sağ sağlim dönerse elbet
ona da bir vazife buluruz. (S;17,18)”
Eşi kızar, çocukları kızar, köylü kınar.
Çocuklar, istemeye istemeye de olsa babalarının hükmünü yerine getirir. Taşla sopayla korkutup kovalarlar Dorukısrağı.
İbrahim; çocuklarının, eşinin
merhametsizsin diyen bakışlarına öfkelenir, “Bir ben mi,
yılkılığa at bıraktım? Gidin bakın. Yazı yaban yılkılıklarla dolu, bir ben mi
icat ettim bu usulü? Biz bizi bileli böyle. Ağamın devrinde de buydu, dedemin
devrinde de bu. Usul bu! (S;60)” diye savunur kendini. Bilir bu
yaptığından dolayı insanlıktan çıktığını, söylenir, kendince bahaneler arkasına
sığınıp günah çıkarır.
Nedense, atını yılkılığa
bırakan tek İbrahim’miş gibi yine de arkasından söylenen çok olur.
Dorukısrak gibi bir ata bu yapılanı reva görmez köylüler. Kendi
günahların çetelesine bakmadan, İbrahim'i kemiği olmayan dilleri
ile taşa tutarlar.
“Ne günahı vardı kısrak’ın? Ulan
kerhaneci, ulan deyyus, yedireceğin bir çeten kuru saman için yılın yılı yüzünü
ağartmış atı nasıl yılkılığa bırakırsın. (…) Her bir kötülük gelir elinden,
Allah da ahır sorar, bir yandan çıkar bunun acısı. (…) Allah acı bir tokat
olmalı. Her kim ki kötü bir amel peşinde, indirmeli şamarı (S;61)”
&&&
Okuyanlar soracaktır. İbrahim bu denli çaresiz değildi diye. Üstelik arkasında durulacak, halden anlamaz ağzı bozuk adamın biriydi İbrahim. O, zor ve doğru olanı yapmayıp, kolayına olanı tercih etti. Bunun farkındayım. İnsandan insana fark var. Herkes doğru olanı seçemiyor işte.
Yanlış anlaşılmasın. Niyetim İbrahim’in nakörlüğünü aklamak değil. Mazeretler yanlış olanı
doğru kılmaz. Her okuyanın, İbrahim’i suçladığı, ettiğini bulan nihayeti
sonunda "oh olsun" dediği yerde ben de aynı korodayım. İbrahim’e hala hak vermedim, ancak çalısı, çırpısı, tezeği azalırken öfkesine, kabalığına,
nankörlüğüne kızıp, kalemini kırmadan, peşin hüküm vermeden önce anlamaya
çalıştım.
Hükmüm mü ne? Ben kadı değilim, attan düşmedim, yoksullukla sınanmadım. Bu yüzden, bu mevzuda iddia sahibi olmaya,
keskin hüküm vermeye ehliyetim yok benim.
Zaten, yazar hükmünü vermiş İbrahim’in; "Allah ahı
yerde bırakır mı? Hem de ağızsız, dilsiz hayvanın hakkını. Eden bulur. (S;110)"
&&&
Bu hikâyenin esas mağduru olan Dorukısrak'ı sorarsanız, başka bir yazıda artık.
YUNİS ELMAS
&&&
Yılkı Atı, Abbas SAYAR
Ötüken Neşriyat 112 Sayfa
Not: S;48 deki alıntı aslında İbrahim’in değil de Dorukısrak’ı ilgilendiren satırlarda geçiyor.
Bir hafta önce Cengiz Aytmatov'un Elveda Gülsarı adlı eserini okudum.Gülsarı adlı atın gençliğinden ölümüne uzanan yolda, at yetiştiricisi ve ilerde sahibi olan Tanabay’ın, politik ve dramatik hikayesi.
YanıtlaSilHer ne olursa olsun İbrahim'e hak veremeyenlere Elveda Gülsarı tavsiyemdir.
Mesela bir karşılaştırma yapacak olursak İbrahim karakteri arabayı çekmekte zorlandığı için attan vazgeçiyor ama Tanabay karakteri arabayı çekemez olan Gülsarı yerine, arabadan vazgeçiyor.
İki yazarı da peşin yargılamamak gerekir hikayelerinde ki asıl gaye ne onu iyi anlamak lazım.Biri anlatmak istediğini atı terk ederek, diğeri arabayı terk ederek anlatıyor, iki yazarda mecbur bunu yapmak zorunda.
Elveda Gülsarı'yı bende okuyayım o zaman. Katkıların için teşekkür ederim Mustafa.
SilYılkı Atı da çok duygulanarak okuduğum bir kitaptı. Çok teşekkürler tanıtım için.
YanıtlaSilYorum ve ziyaretiniz için ben teşekkür ederim.
Siltok açın halinden anlamazmış..aç olan evlatlarını ailesini doyuramayansa herşeyi göze alabilir bir gün....Allah herkesin yardımcısı olsun...teşekkürler tanıtım için...
YanıtlaSilAmin. Yorum ve ziyaretiniz için ben teşekkür ederim.
SilOkumak istediğim bir kitap, umarım yakın zamanda :))
YanıtlaSilBeğenerek okuyacağınız bir kitap olur umarım. Yorum ve ziyaretiniz için teşekkür ederim.
SilYılkı Atı, Abbas Sayar'ın en güzel eserlerinden. Edebiyat öğretmenimiz lise 1. sınıfta okutmuştu bu kitabı. İyi ki de okutmuş. Teşekkür ederim bu güzel eseri hatırlattığınız için.
YanıtlaSilYorum ve ziyaretiniz için ben teşekkür ederim. Tekrar bir daha okuyun bence.
SilOkumak istediklerim arasinda olan
YanıtlaSilbir kitap.En yakin zamanda temin etmek isterim
Umarım beğenirsiniz. Yorum ve ziyaretiniz için teşekkür ederim.
SilYorum ve ziyaretiniz için teşekkür ederim.
YanıtlaSilKitabı yakın zamanda okudum ve çok etkilendim. Yılkı geleneğini doğuda çalışmaya başladığımda öğrenmiş ve hayvanlar için çok üzülmüştüm. Keşke bu davranıştan vazgeçseler.
YanıtlaSilHalen devam etmiyor sanıyordum. Devam ediyormuş demek. Bloğunuzdaki yazınız ve bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine bu kitabı okumaya karar vermiştim.
SilKafamdakileri toparlayabilirsem, yer yer kendimi de bulduğum hikayenin hem asıl karakteri hem de mağduru olan Dorukısrağı da yazacağım. Şimdilik bu yazıda kötü adamı anlamaya çalıştım.
Kitabı okumadım ama yazınız çok ilgimi çekti.Hiç birimiz kadı değiliz aslında.Kimseyi yargılama hakkımız yok....
YanıtlaSilYorum ve ziyaretiniz için teşekkür ederim. Kitabı da okur ve beğenirsiniz umarım.
Sil"Bizim millet davulun iki tarafına da vurur" sözü ile insanların ikiyüzlülüğüne vurgu yapan, abbas sayar'ın ilk romanı.
YanıtlaSilBir bakıma vefasızlığın bedelinin ödetildiği bir final ile son bulur. (G.T)
Çok haklısın değerli kardeşim. Bu kitabı ilk senden duymuştum. Yorumun için de ayrıca memnun oldum.
SilBu kitabı duymuştum. Kızım okudu da ben okuyamadım hala . Bu yazı mesajdır bana belki , okuma zamanım gelmiştir. Emeğinize sağlık , harika olmuş yazı .
YanıtlaSilUmarım beğenerek okursunuz. Bu yazıda şimdilik bahsetmesem de, Dorukısrak'ın yüz yüze geldiği durum aslında bir çoğumuzun yaşadığı yada yaşayacağı bir hikaye maalesef.
Silokudum iyiydi yaaa köy edebiyatı de mii. bi de bekir yıldız vardı galibaa, bi de mahmut makal galbağ :)
YanıtlaSilBahsettiğiniz yazarlardan maalesef hiç okumadım. Yorum ve ziyaretiniz için teşekkür ederim.
SilMazlumun ağını almamak lazım. Notumu aldım teşekkürler. :)
YanıtlaSilEden bulur. Buluyor da. Umarım beğenerek okuyacağınız bir kitap olur. Yorum ve ziyaretiniz için teşekkürler.
SilAbbas Sayar ismi bana hep bizim Azerbaycanlı şair Abbas Sehet'i andırıyor. Çocuk şiirleri ve kitapları yazıyordu.
YanıtlaSilYorum ve ziyaretiniz için teşekkür ederim. Gerçekten de isim benzerliği var..
SilCok güzel bir anlatim olmus. Ne oldum dememeli ne olacagim demeli.
YanıtlaSilYorum ve ziyaretiniz için teşekkürler. İnsanın da en büyük zaaflarından bir de bu işte.
Silgüzel ve duygulu bir esere benziyor tanıtımınız için teşekkür ederiz
YanıtlaSilYorum ve ziyaretiniz için teşekkür ederim. Umarım okur ve beğenirsiniz.
SilToplumcu Edebiyatçılardan sayılır Abbas Sayar, Yılkı Atı gerçekten efsane bir eserdir. Çok güzel alıntılar paylaşmışsınız, teşekkürler tanıtım için.
YanıtlaSilYorum ve ziyaretiniz için teşekkür ederim. Yazarı tesadüfen tanıdım ve bu eserini çok beğendim. Fırsat bulursam (bulmam lazım) bu hikayenin asıl kahramanı ve mağduru Dorukısrak hakkında da yazmak istiyorum.
SilBiraz uzun olmuş ama güzel
YanıtlaSilDerdini kısa anlatmak bir yetenek işi. O da bende eksik. Ziyaretiniz için teşekkür ederim.
Sil"Tokluk bir gavur şeydir. İyi bir gavurluktur tokluk. Kini azaltır, hoş görürlüğü arttırır."
YanıtlaSilAçlık...?
Açlık da işte, ibrahimin yaptığını yaptırıyor.
SilTeşekkür ederim Mustafa.
Kitabı bitirdin her halde
En kısa zamanda okuyacağım. İnsanoğlu iyilikte meleklerden üstün olur kötülükte de şeytanı geçermiş.
YanıtlaSilİnsan işte. Umarim iyi ki okumuşum dersiniz.
Silenteresan olan bu aslında kitaplarda, kaç yıl sonra aynı kitabı okuyup farklı anlam bulabilmek anlatılanda, oysa anlatan aynı, hikaye aynı... Ne değişiyor okurda, yaş aldıkça hayata, insanlara ve davranışlara bakışlar ne kadar farklılaşıyor. Bazen bana niye bir kitabı birden çok okuyorsun diye sitem ediyorlar, oysa her defasında farklı çıkarımları oluyor o hikayenin okurda... Ne güzel etmişsiniz tekrar okuyarak, belki, aynı damdan düşmedik İbrahim'le ama, daha çok İbrahimler gördük geçen yıllarda, empat olma yeteneğini biraz daha üste taşıdığımızın, aslında değiştiğimizin ne güzel örneği. Değişebilmek güzel şey, öğrenmek, öğrenmeye açık olabilmek...
YanıtlaSilBende okuduğum bir kitabı, ikinci hatta üçüncü kez okuduğum olur. Bundan da çok keyf alıyorum. Sanki uzun zaman görüşmediğim dostları ziyaret ediyorum gibi. Kiminden yeni lezzetler alıyorken kimini içimde boşuna bekletmişim diyorum. İnsan her yaşta farklı oluyor, kişilere ve olaylara bakışıda ona göre yeniden şekilleniyor.
SilÇok güzel bir kitabı konu etmişsiniz Yunis Bey. Abbas Sayar, bu eseriyle Sanat Ödülleri yarışmasında başarı ödülü almış. Yıllar önce okuduğumu hatırlar gibiyim. Sonu da çok dramatik bir şekilde bitiyor. . Anlatımlarınızda beni en çok etkileyen cümlelerden biri şu oldu: "Kin duymak, kötü olmak aç olanın, hoşgörü tok olanın payına düşer." Emeğinize, yüreğinize sağlık.
YanıtlaSilKitap aldığı ödülü sonuna kadar hakediyor. Maalesef zor zamanda konuşmak, doğru tavır almak kolay olmuyor. O yüzden olayların sonucu üzerinden karar vermeden önce sebeblere de bakmak gerekiyor diye düşünüyorum.
SilHikayeye göre Japonya'da uzun süren bir kıtlık dönemi yaşanır. Bu kıtlık dönemi öyle uzun süreli ve zor bir dönem olur ki herkes birbirinin yediği lokmaları bile sayar olmuş. Her köy ve şehir kendine göre kıtlıkla mücadele etme yöntemleri geliştirir. Yasa yerine geçecek kararlar alırlar.
YanıtlaSilNarayama Dağı’ndaki Obasuta köyünde yaşayanlar da; üretme gücü kalmamış yaşlıların, gençlerin besinlerine ortak olmamasını, böylece gençlerin hayatta kalmasını sağlayacaklarını düşünürler ve yetmiş yaşına gelen yaşlı kadın ve erkekleri Narayama Dağı’nda ölüme terketmeye karar verirler.
Not: Narayama Türküsü adı verilen bu sert ve acımasız töre yüzyıllarca hikaye şeklinde kulaktan kulağa aktarıldıktan sonra 1956 yılında Japon yazar Shichiro Fukazawa tarafından Narayama Bushiko adıyla romana konu edilir. Roman 1958 ve 1983 yıllarında iki ayrı filme konu olur.
Hüseyin abim, bu hikayeyi önceden bilsem mutlaka yazı içeriğine eklerdim.
SilNarayama Türküsü filmi var ancak Türkçeye çevrilmiş kitabı yok sanırım. Olsa mutlaka okurdum. Güzel katkın için teşekkürler.