KİTAPLARA KAÇANLAR



İnsan; ne zaman dara düşse, bir derde düçar olsa, bir çıkmazın içine girse, diyalog kuramasa yaşadığı toplumla,  içinde bulunduğu zamandan ve mekândan öte bir yerlere kaçmak ister. Menfaatin geçer akçe olduğu pazarlardan, gürültülü yalnızlıklardan, başını döndüren, ruhunu karartan gündemlerden, insanın insana yaptığı zulümlerden kaçmak ister.

İnsandan insana fark var. Kimi yaratıcısına sığınır, kimi sefahata dalar. Kimi bir mürşit arar kendine, kimi bir fahişenin koynunda sabahlar. Kimi bir sır gibi sakınırken cevherini, kimi an be an gösterir tüm mahremini. Kimi, şehirlerde kule dikmek ister, kimi dünyadan el etek çekip ücra bir köye kaçar. Dağa, denize, mağaraya; yazıya, şiire, kitaplara kaçar.


Yüzlerce kitabın yayınevi, tarihi ve fiyatı hakkında bilgiler vermekte oldukça mahir olan kitap tutkunu Sahaf Mendel; eşi bulunmaz hafızaya sahip, gerçek bir ansiklopedi, ayaklı kütüphane gibiydi. Ancak, kitapların içerdiği anlamlarla, fikirlerle ve üslubuyla pek ilgilenmezdi. Onun için önemli olan yalnızca kitabın ismi, fiyatı, basım şekliydi. Sahaf Mendel, altı metrekarelik dükkânında, üzerinde her zaman bir sürü kitabın ve yazının yığılı olduğu masasında otururken, etrafındaki hiç bir şeyi görmez ve duymazdı. Yaşadığı toplumdan, güncel olaylardan, dışarıda ne olup bittiğinden o kadar habersizdi ki, dünya savaşının çıktığından bile haberi olmadı. Çünkü, Mendel’in kitaplardan oluşan dünyasında savaş yoktu, sadece sayılar, kelimeler, başlıklar ve isimler hakkında daha çok şey bilme isteği vardı. Kitaplardan başka hiçbir şey onu mutlu etmiyor ve ilgilendirmiyordu.

Bu yabancılığın bir bedeli olacaktı Sahaf Mendel için. Oldu da.


25.000 kitabı ile birlikte yaşayan, kitaplardan örülü fildişi kulesinde gönüllü mahkûm olan, kitaplardan başka hiçbir şeyi önemsemeyen ve hiç kimseyi sevmeyen “dünyasız bir kafaya” sahip Prof. Peter Kien, mecburiyet sonucu sokağa çıkıp, toplum içine katılmak zorunda kalınca en cahil insanların bile oyuncağı olmaktan, çakallara yem olmaktan kurtulamaz.


İstanbul konaklarından birinde büyüyen paşa oğlu Yedek Subay Ahmet Celal, Birinci Dünya Savaşı’ndan sağ kolunu kaybetmiş bir gazi olarak döner. Artık, ne kendisi eski Ahmet Celal’dir, ne İstanbul eski İstanbul. Emir eri Mehmet Ali’nin “Gel beyim seni bizim köye götüreyim, buralarda yalnız başına ser sebil olursun” dediği vakit, bu daveti kabul eder hemen. Ancak, köylüde, köy yerinde aradığını bulamaz. Köylü ile arasındaki mesafe, her geçen gün daha da açılır. Köylü için ise bir “Yaban” dır o.

Yaban; içine düştüğü yalnızlığı toprak anaya şöyle anlatır: “Nereye gideyim. Benim yerim neresidir. Kimlere doğru varayım. Beni kimler anlar. Kimler derdime deva bulur. Beni bu illetten, beni bu gurbetten kim kurtarabilir. Hangi kardeş. Hangi hemşire. Hangi can yoldaşı.”

“Geceleri, sabahlara dek mırıl mırıl kitap okuyorsun” diye soran, Mehmet Ali ye kitaplara kaçışını şöyle anlatır Yaban: “Geceleri sabahlara kadar okumayayım da ne yapayım? Ben, el ayak çekildikten sonra odamın kapısını sürmeleyip kitaplarımla baş başa kalmak saatini dört gözle beklerim. Çünkü, bu ömrümün bütün hazin sergüzeştini ve yaşadığım anın ağır sıkıntısını unuttuğum tek saattir. O vakit, bu çıplak ve yalçın oda, gerçek dünyadan daha geniş, daha ferahlı bir âlemin munis, sevimli ve her biri sihir ve füsunla yoğrulmuş mahlûkları ile dolmağa başlar,” diye cevap verir. “Kendileri çekildikten sonra kokuları havada kalan dilber ve nadide kadınlar, sesleri bir ana sesinden daha yakın, daha dokunaklı arkadaşlar, nur çehreli ihtiyarlar, coşkun suya benzeyen berrak gözlü, Dante'nin Beatrice'i, Petrarka'nın Leonora'sı, Romeo'lar, Julietta'lar ve daha birçok tatlı hayaller… Kimi yatağının üstünde yanyana, kimi bir küçük çocuk gibi benim kucağımda, kimi bir iskemlede tek başına, kimi ayakta, kimi pencerenin kenarında dirseğine dayanmış; kimi odanın içinde bir aşağı beş yukarı dolaşarak benimle sabahı ederler.”


Kitapların büyük bir tehlike olarak görüldüğü, kitap bulundurmanın ve okumanın yasak olduğu bir ülkede itfaiyeler yangın söndürmek için değil “Fahrenheit 451” ısısında kitapları yakmak için kullanılır. Kitapları elinden alınmış insanlar, evlerinde dev ekranlı televizyonlar tarafından uyuşturulur, hiç bir şey konuşmazlar artık. Çoğunlukla, sahip oldukları arabalarını, elbiselerini ve yüzme havuzlarının isimlerini sayıp ne kadar harika olduklarını söylerler birbirlerine. Hiç kimse diğerinden farklı bir şey söylemez.

Emirleri sorgulamadan yerine getiren, tam bir görev adamı, kitap yakmakla görevli, itfaiyeci Guy Montag; iş çıkışında karşılaştığı Clarisse McClellan adındaki genç bir kız tarafından “Yaktığın kitapları hiç okuduğun olur mu?” diye sorulunca, “bu yasaya aykırıdır,” der. Uyanışa gebe tereddüdün, şüphenin ilk tohumu serpilmiştir artık. Guy Montag, görevi esnasında ev dolusu kitabıyla yakaladıkları yaşlı kadının, kitaplarını itfaiyecilere yaktırmaktansa, alevler arasında kitaplarıyla birlikte kendisini de yakmasına şahit olur.

Bu olaydan sonra “Kitaplarda bir şeyler olmalıydı, hayal edemeyeceğimiz şeyler, kadının yanan bir evde kalmasını sağlayacak bir şeyler; bir hiç için alevler arasında kalamazsın” diye düşünmekten geceleri uykuları kaçar. Bunu bir türlü eşine anlatamaz. Guy Montag, yaptığı işi sorgulamaya başlar.  Kitapların yakılmasına razı olamaz artık. Sistemin dışına çıkıp, aranan bir suçlu olarak, özgürlüğün geleceği güne kadar, her biri bir kitap ismini taşıyan, ismini taşıdıkları kitapların her bir kelimesini zihinlerinde taşıyan kitapseverlerin gizli dünyasına kaçar.

Kapıcılık yaptığı apartman sakinleri tarafından görmezden gelinen, edebiyat ve sanat düşkünü 54 yaşındaki kapıcı Reene, namıdiğer zarif kirpi, tüm boş vaktini kütüphanelerden aldığı kitaplar ve filmlerle değerlendirir. Kapıcılık, cevherini saklayan maskesidir. İşini bitirdikten sonra, bulduğu her fırsatta duvarları kitaplarla dolu mahzenine kaçar. Kimselere bu gizli zevkinden, sahip olduğu entelektüel birikimden, kitap tutkusundan bahsetmez. Taa ki, 12 yaşındaki Poloma ve Kakuro Ozu tarafından fark edilinceye kadar. 

Dîvânü Lugât’i-Türk’ü uzun arayışlardan sonra bir sahafta bulup satın alan Ali Emirî’nin kitap sevgisini; “Benim tek sevgilim kitaptır. Gerisi mihnet, endişe ve gamdır,” diyerek anlattığı söylenir.

Bir üniversite kapısından içeri girebilmek, bir meslek sahibi olabilmek için, masamda çözülmeyi bekleyen sınavlara hazırlık kitapları duruyorken, İlçe kütüphanesindeki tüm klasikleri okuyabilme hayaliyle herkesin uykuya daldığı gecenin sonunu beklerdim. Her biri birbirinden farklı dünyalara sahip bu insanların hikâyelerinden haberdar olunca “İnsan niçin kitaplara kaçar ki?” diye sordum, Cemil Meriç üstada. Mağaradakileri anlatırken “İnsanlar kıyıcıydılar, kitaplara kaçtım. Kelimelerle munisleştirmek istedim düşman bir dünyayı,” diye cevap verdi bana.

Yunis ELMAS


Yorumlar

  1. Güzel bir yazı olmuş eline, kalemine sağlık.

    YanıtlaSil
  2. hoşgeldin aramıza. bu yazıda sözü geçen kitaplar hepsi süper tabiii ama favorim körleşme :) heey bir edebiyat öğretmeni veya bir türkçe öğretmeni gibi bir dil var sendee :) benim blogda da klasik roman çok. klasikleri daha çok seviyon herhaldee :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öğretmen değilim, ancak edebiyat öğretmeni olmak isterdim. Klasikleri okumayı, bu kitaplar hakkında yapılan yorumları okumayı seviyorum. Teşekkürler.

      Sil
  3. Yaban...Bazen Ahmet Celal hastalığı derim hani tüm kalabalıklar da insan sorar ya kendine bu insanlar nasıl insanlar ben neden buradayım o zaman aklıma hep bu karakter gelir benimkisi geri dönüş gibi oldu ama yazılarınızı özenle takip edecegim 😊😊

    YanıtlaSil
  4. Harika bir paylaşım. Elinize, emeğinize sağlık. Keyifle okudum.

    YanıtlaSil
  5. En çok sevdiğim blog'lar kitap blog'ları oluyor benim genelde... :)
    Ben de beklerim blog'uma :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İadeyi ziyaret yaptım. Babanızın kütüphanesi büyük bir şans sizin için. Kıymetini bilin.

      Sil
  6. Fazla gerçekçi güzel bir yazı olmuş. Yalnızlık zor, aşmak için kitaplara ara verip insanları anlamak gerek diyorum. Sonra ilk duvarda kitaplara koşuyorum :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. "Kitap bir limandı benim için. Kitaplarda yaşadım. Ve kitaplardaki insanları sokaktakilerden daha çok sevdim." diyor Cemil Meriç. Aslında duygularımıza tercüman oluyor.

      Sil
  7. Harika bir yazı olmuş. Emeğinize yüreğinize sağlık. Kendimi buldum satırların çoğunda. Ben de o ''kitaplara kaçan'' insanlardanım. Ayrıca çok da güzel kitaplarla tanıştım. Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Bir kitaplara kaçan ile tanıştığıma memnun oldum.

      Sil
  8. Gerçekten çok güzel bir yazı olmuş. Yazım dilinde gerçekten çok hoşuma gitti. Blogunu sık kullanılanlarıma kaydettim umarım paylaşımların devam eder bende keyifle okurum.

    YanıtlaSil
  9. Tam da bugünlerde bir milli kütüphanenin kapatılma kararı alındı :(( Ne kadar acı değil mi?
    Çok güzeldi yine...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kitaplara Kaçanları ziyaret ettiğiniz için teşekkür ederim.

      Sil
  10. Ne güzel yazmışsınız. Sizin yaban hakkında yazdıklarınız ve insanın topluma, sonrasında da kendine yabancılaşması ve benzer batı menşeli kitaplar geldi aklıma. Oysa ben okurken hiç bunları düşünmemiştim. Düşündürdükleriniz için teşekkürler.

    Fahrenheit henüz okumadım maalesef ama kitap bloglarında gördükçe okumamın nasip olacağı zamanı iple çekiyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kitaplara Kaçanları ziyaret ettiğiniz için ben teşekkür ederim. Fahrenheit ı de beğenirsiniz umarım.

      Sil
  11. Yazınız çok güzel... Günümüzde aslında ne kadar şanslıyız kitaplara kaçmamız, kitapları bulmamız daha kolay tabii isteyenler için. Hiç birini okumadım fakat en kısa sürede okuyacağım. Teşekkürler :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumunuz için teşekkür ederim. Kitapları okuduğunuzda begeneceginizi umuyorum.

      Sil
  12. Anlatımın çok güzel ���� sevgili deepin dediği gibi sanki bir edebiyat öğretmeninin satırlarını okuyor gibi hissettim bende .

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Keşke edebiyat öğretmeni olsaydım. Severek yapardım. Bu güzel yorum için teşekkür ederim.

      Sil
  13. Siteyi yeni farkettim tavsiye kitap siteleri çok hoşuma gidiyor bana da beklerim... Selam ve Dua ile ...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kitaplara Kaçanları ziyaretiniz için teşekkür ederim. İade-i ziyarette bulunacağım mutlaka.

      Sil
  14. Kaçmak kelimesi hoşuma gitmiyor ama kitapları, kitap okumak için bir köşeye çekilmeyi seviyorum.

    YanıtlaSil
  15. Fahrenheit'i severek okumuştum. Amok Koşucusu da merak ettiklerimden...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Onuda beğeneceğinizi umuyorum. Yorum ve ziyaretiniz için teşekkür ederim.

      Sil
  16. Merhabalar, dilinizi çok beğendim, kaleminize sağlık.Bundan sonra hep uğrarım size. Bloguma da beklerim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kitaplara Kaçanları ziyaret ettiğiniz için teşekkür ederim. Yine beklerim o zaman.

      Sil
  17. Öncelikle bende aynı şeyi söyleyerek başlayacam . Üslubunu çok beğendim .
    İlk paragraf o kadar çok şey anlatıyor ki güzel giriş olmuş . Ama alt başlıklar olsaydı biraz daha iyi olurdu sanki . Tabi bu normal olan ama sizin tarzınız size özgü orda da ben karışamam.
    Yabanı okudum
    Cemil meriç ise yanımdaki herkes onu okumuştur ama ben hiç okumadım. Gönül isterdi o adam gibi kitap kulelerin içinde büyümeyi ama hayat acımasız herkese eşit davranmıyor.
    Son olarak etkinliğime Katılımınızdan dolayı teşekkür ederim

    YanıtlaSil
  18. Fahrenheit benim de favorilerimden... okumaktan keyif aldığım bir distopyaydı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Filmide kitabıda güzel. Yorum ve ziyaretiniz için teşekkür ederim.

      Sil

Yorum Gönder

EN ÇOK OKUNANLAR

GİDEBİLECEĞİ BİR YERİ OLMALI İNSANIN

3- KELEBEK VE DALGIÇ / JEAN DOMINIQUE BAUBY

1- İVAN İLYİÇ'İN ÖLÜMÜ / TOLSTOY

BAZEN KAYBEDERKEN KAZANIRSIN (FİLM; AŞKIN GÜCÜ / WHAT DREAMS MAY COME)

4- YABAN / YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU