7- KADINLARIN CENNETİ (KADINLARIN MUTLULUĞUNA) - 1 / EMİLE ZOLA
Emile ZOLA,
“Kadınların Cenneti”, ya da başka bir adıyla “Kadınların Mutluluğuna” adlı
eserini 19. yüzyılın sonlarında yazmış. Bu romanı yazarken, 1852 tarihinde
kurulan ve her yıl daha da büyüyen, dönemin ilk
büyük alışveriş merkezi olan Bon Marche'den esinlenmiş.
Romanı yazmadan önce, Bon Marche'nin çalışanları ve
müşterileriyle görüşüp günlerce gözlemde bulunmuş.
Günümüzün gösterişçi tüketim toplumunu ve alışveriş merkezlerinin hayatımızdaki yerini, sonu tekelleşmeye giden haksız rekabeti ve büyük balığın küçük balığı yutmasına zemin hazırlayan kapitalist sistemi, 100 yılı aşkın süre öncesinden sorgulayan bu eser, üniversitede okuduğum ders kitaplarındaki birçok teoriyi, yarattığı karakterleriyle ete kemiğe büründürmüş, bazı iktisadi meselelere farklı bir açıdan bakmama yardımcı olmuştur.
Emile ZOLA, Kadınların Cenneti romanıyla, Paris’in orta yerinde yeni yeni kurulmaya başlayan büyük mağazalarla rekabet edemeyen küçük işletmelerin yok olma sürecini, reklam kampanyaları ve yapılan indirimlerin rekabet gücünü büyük firmalar lehine çevirirken tüketicilerde fırsat yanılsaması yarattığını, yeni moda tasarımlarıyla insanların tüketime nasıl mecbur edildiklerini eleştirel bir kurguyla gözler önüne seriyor. Sahnenin diğer tarafında ise, mağaza çalışanlarının işlerini koruyabilmek ve/veya yükselebilmek adına gayri ahlaki bir rekabet içine nasıl sürüklendiklerini, bu rekabetin insanların değer yargıları üzerinde yol açtığı çözülme ve tahribatı, bu enkazdan her halükarda patronların, amirlerin kazançlı çıktıklarını da etkileyici bir şekilde ortaya koyuyor.
Emile ZOLA, tüketici olarak cinsiyet temelli bir yaklaşımla yalnızca kadınları anlatmış. Kişisel olarak, erkek ve kadın her cinsiyetin farklı tüketim talepleri olduğunu şerh düşerek, bu riskli konuda Emile ZOLA’nın avukatlığına soyunmadan kısaca romanın konusuna değineyim ben.
Roman, kısa zaman önce annesi ve babasını kaybeden Denise’nin iki küçük kardeşiyle birlikte Parise, manifatura işletmeciliği yapan ve işleri her geçen gün daha da kötüye giden amcası Baudu’nun yanına gelmesiyle başlıyor. Denise, Paris’e geldiği ilk gün, albenili vitrinleriyle devasa boyutlardaki Kadınların Cenneti mağazası önünde hayran olmuş bir şekilde uzun süre kalakalır. Amcası tarafından işletilen manifatura dükkânında çalışmak yerine, hayran olduğu bu mağazada işe başlamayı tercih eder. Paris'te küçük esnaflar birer birer kapanırken şehrin orta yerinde kurulan dev alışveriş merkezleri daha da palazlanır. Denise, Kadınların Cenneti’nde çalışarak kardeşleri ile birlikte hayatın bir ucundan tutunmaya çalışır. Parıltılı vitrinleri ve devasa boyutlarıyla insanları etkileyen bu gösterişli ve güzel yüzlü canavarın, şehrin tüketici zümresiyle oynaşırken, kenara itilmiş diğer hayatların yaşadığı büyük acıların, zorluların ve mahrumiyetlerin de kaynağı olduğunu fark eder.
Servetine güvenen, bu servetiyle istediği her kadına sahip olabileceğine inanan Mouret, Paris’in en büyük satış mağazalarından biri olan Kadınların Cennetinin sahibi olsa da, sevdiği insan karşılık vermediği sürece bütün bu servetin bir öneminin olmadığını öğrenir Denise’den. Kendisiyle birlikte olmak isteyen onlarca kıza rağmen işyerinde çalışan tezgâhtar Denise’yi sever ve sevdiği bu kızdan “hayır” cevabını alınca, kazanırken neden mahrum kaldığını, esas neye sahip olması gerektiğini devasa mağazası içinde tecrübe eder.
(Mouret), Paris’in en büyük satış mağazalarından birinin sahibiydi ve milyonlarca frank parası vardı. Ama Denise kendisini reddettiği sürece bütün bu servetin bir anlamı ya da önemi yoktu! (Sy 419)
Denise, aklına geldikçe, bu muazzam müesseseyi dolaşmanın da bir anlamı kalmazdı. Mal, mülk, para, şöhret, kadın artık onun için bir anlam taşımıyor, her şeyin boş olduğunu düşünüyordu. Başına musallat olan tutku bir türlü kendisini terk etmiyordu. İktidar gücünü seyrettikçe, reyonları gördükçe, müessesesindeki çalışanlar ordusuna baktıkça, bu gücünün pek yapay olduğu kanaatine varıyordu. Avrupa’nın her yerinden siparişler yağmasına, mal sürümü artmasına, kasası parayla dolmasına rağmen mutlu değildi. Zihni karışık düşüncelerle doluydu ve kulakları “HAYIR” nidasıyla çınlıyordu. (Sy 422)
Romanın sonu fakir ama gururlu Denise'nin hayır cevabıyla mı bitiyor? Küçük balık bu kez büyük balığa yutulmayacak mı? Daha yüz sayfa var okunacak.
Başka bir yayında (buradan ulaşabilirsiniz) , bazı iktisadi ve sosyal meselelere dair bu kitaptan yaptığım alıntıların izini süreceğim inşallah. Kitaplara Kaçanları ziyaret edin, beraber iz sürelim. Şimdilik hoşça kalın.
Günümüzün gösterişçi tüketim toplumunu ve alışveriş merkezlerinin hayatımızdaki yerini, sonu tekelleşmeye giden haksız rekabeti ve büyük balığın küçük balığı yutmasına zemin hazırlayan kapitalist sistemi, 100 yılı aşkın süre öncesinden sorgulayan bu eser, üniversitede okuduğum ders kitaplarındaki birçok teoriyi, yarattığı karakterleriyle ete kemiğe büründürmüş, bazı iktisadi meselelere farklı bir açıdan bakmama yardımcı olmuştur.
Emile ZOLA, Kadınların Cenneti romanıyla, Paris’in orta yerinde yeni yeni kurulmaya başlayan büyük mağazalarla rekabet edemeyen küçük işletmelerin yok olma sürecini, reklam kampanyaları ve yapılan indirimlerin rekabet gücünü büyük firmalar lehine çevirirken tüketicilerde fırsat yanılsaması yarattığını, yeni moda tasarımlarıyla insanların tüketime nasıl mecbur edildiklerini eleştirel bir kurguyla gözler önüne seriyor. Sahnenin diğer tarafında ise, mağaza çalışanlarının işlerini koruyabilmek ve/veya yükselebilmek adına gayri ahlaki bir rekabet içine nasıl sürüklendiklerini, bu rekabetin insanların değer yargıları üzerinde yol açtığı çözülme ve tahribatı, bu enkazdan her halükarda patronların, amirlerin kazançlı çıktıklarını da etkileyici bir şekilde ortaya koyuyor.
Emile ZOLA, tüketici olarak cinsiyet temelli bir yaklaşımla yalnızca kadınları anlatmış. Kişisel olarak, erkek ve kadın her cinsiyetin farklı tüketim talepleri olduğunu şerh düşerek, bu riskli konuda Emile ZOLA’nın avukatlığına soyunmadan kısaca romanın konusuna değineyim ben.
Roman, kısa zaman önce annesi ve babasını kaybeden Denise’nin iki küçük kardeşiyle birlikte Parise, manifatura işletmeciliği yapan ve işleri her geçen gün daha da kötüye giden amcası Baudu’nun yanına gelmesiyle başlıyor. Denise, Paris’e geldiği ilk gün, albenili vitrinleriyle devasa boyutlardaki Kadınların Cenneti mağazası önünde hayran olmuş bir şekilde uzun süre kalakalır. Amcası tarafından işletilen manifatura dükkânında çalışmak yerine, hayran olduğu bu mağazada işe başlamayı tercih eder. Paris'te küçük esnaflar birer birer kapanırken şehrin orta yerinde kurulan dev alışveriş merkezleri daha da palazlanır. Denise, Kadınların Cenneti’nde çalışarak kardeşleri ile birlikte hayatın bir ucundan tutunmaya çalışır. Parıltılı vitrinleri ve devasa boyutlarıyla insanları etkileyen bu gösterişli ve güzel yüzlü canavarın, şehrin tüketici zümresiyle oynaşırken, kenara itilmiş diğer hayatların yaşadığı büyük acıların, zorluların ve mahrumiyetlerin de kaynağı olduğunu fark eder.
Servetine güvenen, bu servetiyle istediği her kadına sahip olabileceğine inanan Mouret, Paris’in en büyük satış mağazalarından biri olan Kadınların Cennetinin sahibi olsa da, sevdiği insan karşılık vermediği sürece bütün bu servetin bir öneminin olmadığını öğrenir Denise’den. Kendisiyle birlikte olmak isteyen onlarca kıza rağmen işyerinde çalışan tezgâhtar Denise’yi sever ve sevdiği bu kızdan “hayır” cevabını alınca, kazanırken neden mahrum kaldığını, esas neye sahip olması gerektiğini devasa mağazası içinde tecrübe eder.
(Mouret), Paris’in en büyük satış mağazalarından birinin sahibiydi ve milyonlarca frank parası vardı. Ama Denise kendisini reddettiği sürece bütün bu servetin bir anlamı ya da önemi yoktu! (Sy 419)
Denise, aklına geldikçe, bu muazzam müesseseyi dolaşmanın da bir anlamı kalmazdı. Mal, mülk, para, şöhret, kadın artık onun için bir anlam taşımıyor, her şeyin boş olduğunu düşünüyordu. Başına musallat olan tutku bir türlü kendisini terk etmiyordu. İktidar gücünü seyrettikçe, reyonları gördükçe, müessesesindeki çalışanlar ordusuna baktıkça, bu gücünün pek yapay olduğu kanaatine varıyordu. Avrupa’nın her yerinden siparişler yağmasına, mal sürümü artmasına, kasası parayla dolmasına rağmen mutlu değildi. Zihni karışık düşüncelerle doluydu ve kulakları “HAYIR” nidasıyla çınlıyordu. (Sy 422)
Romanın sonu fakir ama gururlu Denise'nin hayır cevabıyla mı bitiyor? Küçük balık bu kez büyük balığa yutulmayacak mı? Daha yüz sayfa var okunacak.
Başka bir yayında (buradan ulaşabilirsiniz) , bazı iktisadi ve sosyal meselelere dair bu kitaptan yaptığım alıntıların izini süreceğim inşallah. Kitaplara Kaçanları ziyaret edin, beraber iz sürelim. Şimdilik hoşça kalın.
Yunis
ELMAS
NOT: Moruet'in ve
aslında bir çok kimsenin mahrum kaldığı şeyler hakkında Bauman'ın yerinde
tespitleri için bir önceki yayınımıza bakabilirsiniz:(tıklayınız)
Kadınların
Cenneti; Emile ZOLA
(Alıntılar bu kitaptan yapılmıştır)
Telos Yayınları 510 Sayfa.
(Alıntılar bu kitaptan yapılmıştır)
Telos Yayınları 510 Sayfa.
Kadınların
Mutluluğuna; Emile ZOLA
Payel Yayınları 498 Sayfa
Payel Yayınları 498 Sayfa
Aa çok güzel bir konu okuyayım ben de
YanıtlaSilİktisat ve sosyoloji içerikli romanları okumayı seviyorum. Emile ZOLA bir çok kişi için okuması zor ve sıkıcı gelebiliyor. Beğenerek okuduğum bu kitabı umarım sizde beğenirsiniz.
SilTüketim çılgınlığının veya moda olgusunun gelişim sürecini anlatıyor sanırım. Bu arada tüketen, kazanan insanların mutlu gözükse de hakiki mutluğun burada olmadığını anlatıyor gibi geldi bana. Bakış açısını yakalamak için okumak faydalı olabilir.
YanıtlaSilFaydalı olacaktır. Klasikleri okumayı seven kişilerin bu kitabı beğeneceğini tahmin ediyorum.
SilZola'nın uslübu beni zora sokmasa okurdum ama daha o dönemde değindiği bu konu zaten onu klasikler sınıfına sokmuş bence.
YanıtlaSilZola, üslubu nedeniyle bir çok kişinin okumakta zorlandığı bir yazar. Yorumunuz için teşekkür ederim.
SilMaalesef, kapitalizm çok kuvvetli önünde hiçbir şey duramıyor tüketim çılgınlığı da kardeşi... Okunacaklar arasına giren bir kitap daha teşekkürler.
YanıtlaSilKurgusu ve teması yönüyle çok akıcı, merak uyandırıcı bir kitap değil. Ancak, bu konularda okunacak bence en iyi kitaplar arasına. Özellikle tüketim konusuna ilginiz varsa pişman olmazsınız.
SilGüzel bir romanı her zamanki gibi layığı ile özetlemişsin. 19. yüzyıldan günümüze tüketim çılgınlığının giderek daha da arttığını görmek oldukça düşündürücü. Paranın sevgiyi satın alamaması da değişmeyen gerçeklerden biri sanırım. Emeğine sağlık :))
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Maalesef tüketim çılgınlığı artarak devam ediyor. Batıda bir çok sosyolog bu durumu sorgulamaya başladı bile. Bizde ihtiyaç ötesi tüketim çılgınlığı uzunca bir süre daha devam edecek gibi.
Silbüyük balık maalesef küçük balığı eninde sonunda yutar özellikle böyle ekonomik kriz dönemlerinde...harika bilgiler edindim yazınızdan ...bayıldım...ben de beklerim sayfama her zaman...sevgiler...
YanıtlaSilElbet küçük balıklarında kendisini koruyacağı haklara sahip olacağı günleri görürüz. Yorumunuz için teşekkür ederim.
SilKonusu ilgi çekici. Okunmaya değer gibi duruyor. Teşekkürler paylaşımınız için :)
YanıtlaSilBu konularda bir roman okuyacaksanız ilk akala gelmesi gereken klasiklerden. Okuması bir çok kişi için zor ve uzun olsa da...
SilEmile zola okumayı istediğim yazarlardan ama bir türlü nasip olmadı 😊 kaleminize sağlık 😊
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Zola'yı okumakta zorlanan yada tarzına alışamayan bir çok kitap sever arkadaşa rastladım. Bu konulara ilginiz varsa Emile ZOLA yı bir deneyin.
SilGeçen gün Karşıyaka'nın ara sokaklarında gezerken halen daha kapanmamış olan bir kaç butiğe rastladım, büyük alışveriş merkezlerinin hışmından kurtulan bu küçük dükkanlara antika gözüyle baktım. Küçük Balıklar bazen bir şekilde sağ kalabiliyorlar:)
YanıtlaSilKitaplara Kaçanları ziyaret edip, yaptığınız yorumla içeriğe sağladığınız katkıdan dolayı teşekkür ederim.
SilKendisini bir şekilde yenileyen, imkan bulan kıvrak küçük balıklar direnmeye devam ediyor...
Emile Zola benim en sevdiğim yazarlardan biridir. Meyhane eserini özellikle çok beğenirim. Bu bahsettiğiniz romanını okumadım. Mutlaka okuyacağım. Teşekkürler güzel paylaşımınız için. :)
YanıtlaSilZola'yı beğendim diyen birine rastlamak güzel. Fazla gecikmeden bu romanı da okuyun o zaman. Yorumunuz için teşekkürler.
Silönemli bir yazar ben ne yazık ki hiç kitabını okumadım. en kısa zamanda okumak dileğiyle.
YanıtlaSilUmarım Emile ZOLA nın tarzını beğenirsiniz. Yorumunuz için teşekkürler.
SilKadınların Saadeti'ydi eskiden adı :) Lisede okuduğumda aşk hikâyesine üniversitede okurken işletmeci gözüyle mağaza düzenine, pazarlama taktiklerine, ekonomiye dikkatim çekilmişti. Şimdi tekrar okumak istiyorum , kim bilir bu yaşımda neleri fark edeceğim :)
YanıtlaSilEmile ZOLA'nın kitaplarının farklı adlarla yayınlanması sık karşılaşılan bir durum. Kadınların Saadeti, uzunca süredir baskısı yok. Daha farklı isimlerde de yayınlanmış bu kitap.
SilKadınların Cenneti, Rougon-Macquart dizisinin onbirinci kitabı. Bu serinin onuncu kitabını ben "Apartman" olarak okumuştum. Sonra öğrendim ki aynı kitap başka bir yayınevinden "Kadınlar ve Erkekler" olarak da basılmış.
Yorumunuzdan yola çıkarak, çok vakit geçirmeden tekrar okuyun diyebilirim size. Katkı ve yorumunuz için teşekkürler.
Emile Zola'nın bir kitabına başlamıştım ama içime öküz oturur gibi oldu ve bitiremedim. Bakalım belki bunu da okumak için sıraya alabilirim.
YanıtlaSilO zaman okuyun deme cesareti gösteremeyeceğim size. Yine de okursanız, inşallahh beğenerek bitirirsiniz.
SilYorumunuz için teşekkür ederim.
İlgimi çekti. Görünen o ki yazar iyi gözlem yaşmış. Emeğinize sağlık
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
SilZola, her kitabını yazmadan önce ciddi gözlemlerde bulunurmuş. Örneğin "Germinal" i yazmadan önce günlerce maden ocağında çalışmış.
Çok güzel bir kitap gibi duruyor.
YanıtlaSilBu konularda bir roman okuma ihtiyacı hissederseniz beğenip beğenmeyeceğinize bakmadan okuyun derim.
SilGünümüzde artık tüketim maalesef kadın erkek demeden herkesi ķıskacına almış durumda. Ne yazık hepimize.
YanıtlaSilÇok güzel yazmışsınız, elinize sağlık.
Yazıda da belirttiğim gibi her cinsiyetin farklı tüketim talepleri var. Kitaplara Kaçanları ziyaretiniz ve yorumunuz teşekkür ederim.
SilZola bu güne değin okumadığım yazarlardan. Ancak kitap anlatımınız o kadar ilgimi çekti ki; merak ettim doğrusu. paylaşıma ve ayrıntılı yazıya teşekkür ederim.
YanıtlaSilZola'ya bir şans verin o zaman.
SilBu kitap için bir kaç yayın sonra daha ayrıntılı bilgiler içeren, konularına göre ayırdığım alıntılar üzerinden hazırladığım bir metin daha paylaşacağım.
Yorumunuz için teşekkür ederim.
Elbette. Kitabın orijinal ismi Kadınların Cenneti değil zaten. Bu çeviri tercihi. Katkınız ve yorumunuz için teşekkür ederim.
YanıtlaSilEmile Zola'nın eserleri ile ilk tanıştığım yıllar, sanırım, lise 1. sınıfa denk geliyordu. Ve ben, ismine bakarak bu yazarı kadın zannedenler grubuna girmiştim. Kitabı (Nana) okumak için araştırırken yazarın erkek olduğu bilgisine ulaştım. Daha sonrasında da Emile Zola'nın eserlerinden okumak nasip olmadı. Yakın zamanda okuyacağım.
YanıtlaSilTanıtım için teşekkürler...
İtiraf etmek gerekirse o yıllarda bende bayan yazar zannederdim. Okur ve beğenirsiniz inşallah. Yorumunuz için teşekkür ederim.
Silbikaç zola okudum ama bunu bilmiyodum saol :) o payel yayıneci müthiş yaaa sahaflara bulunca alıyorum heman :)
YanıtlaSilPayel kaliteli kitaplar çevirmiş. Zola'dan bunu okuyunuz o zaman. Yorumunuz için teşekkür ederim.
SilZolanin bu kitabini okumamistim not aldim hemen 😊
YanıtlaSilOkuduğunuzda beğenirsiniz umarım. Yorumunuz için teşekkür ederim.
Silkitabın konusu ilginç gerçekten, merak ettim, tanıtımınız harika, elinize sağlık:)
YanıtlaSilTeşekkür ederim. İnşallah merakınızı karşılar.
SilZola severim hem de çok , bu kitabını gözden kaçırdığımı itiraf etmeliyim sanırım , bu sebepten büyük bir teşekkür borcum oldu size, teşekkürler...
YanıtlaSilBen teşekkür ederim. Zola'nın bu kitabı pek bilinmiyor maalesef. Bence çok daha fazla ilgiyi hak ediyor. Birkaç yayın sonra, alıntılar üzerinden bu kitabı incelemeye devam edeceğim inşallah.
SilMerhabalar yeni keşif ettim sizi.Blogunuzu çok sevdim.Bloglarımdan takip ettim(tariflimutfak-sibelinyemekleri).Takipteyim başarılar dilerim
YanıtlaSilKitaplara Kaçanları ziyaret ettiğiniz için teşekkür ederim.
SilEmile Zola adını duyunca aklıma yazarı kadın sanmam geliyor :-)
YanıtlaSilYazarı daha önce okumadım ama okumak istiyorum.
Lisede okurken itiraf etmek gerekirse ben de kadın yazar zannederdim. Dönemin sorunlarını, romanlarında inceleyen bir yazar. Umarım beğendiğiniz bir yazar olur. Yorumunuz için teşekkür ederim.
SilÇok güzel bir kitap tanıtım için teşekkürler..
YanıtlaSilYorumunuz ve ziyaretiniz için ben teşekkür ederim.
Sil