7- KADINLARIN CENNETİ (KADINLARIN MUTLULUĞUNA) - 2 / EMİLE ZOLA


Sosyal ve iktisadi meselelere dair roman okumak istiyorum diyenlerin için kaçırılmayacak bir kitap, Kadınların Cenneti. Bu kitap aynı zamanda, Kadınların Mutluluğu olarak da yayınlandı.

Kitapla ilgili daha önce paylaştığım değerlendirme yazıma (buradan) ulaşabilirsiniz. Bu yazıda, tüketici olarak yalnızca "kadınların" gösterilmesi ile ilgili olarak Emile ZOLA’nın avukatlığına soyunmadan altını çizdiğim satırların izini süreceğimi belirtmiştim.

Buyurun, sizin için seçtiklerimi birlikte okuyalım:
&&&

Cemil Meriç;  "Mağaradakiler" adlı kitabında, hür bir kümeste hür bir tilki hürriyetinden bahseder.
Tavukların ve tilkilerin içinde bulunduğu bir kümeste eşit rekabetten ne kadar bahsedilebilir. Büyük balığın küçük balığı yuttuğu, bunun kader haline geldiği bir yer ve zaman içinde, piyasa koşulları en güçlü lehine tekelleşmeye doğru gidiyor. Merkez taşrayı, amir memuru, patron işçiyi, zengin fakiri, büyük şirketler küçük esnafları ya yutuyor ya sistem dışına sürüklüyor. 
Manifatura dükkânı işleten küçük işletme sahibi Baudu; “Kadınların Cenneti’nin (büyük alış veriş merkezi) iflas etmesi, dürüst ticaretin onurunu kurtaracaktı. Böyle bir şey görülmüş müydü hiç? Bir moda mağazası değil, sanki her çeşit malı satan bir oryantal pazarıydı (Sayfa 32)” diye boşuna bekledi. Belki çağın ekonomik şartlarına ve gereksinimlerine göre kendisini yenileyemedi, belki buna gücü, ufku ya da sermayesi yetmedi ancak nihayetinde bu beklentisi gerçekleşmedi. Basit bir moda mağazasının hırdavatçı dükkânı gibi her bulduğunu satmasını doğru bulmadı, bu durumun küçük esnafı çok zarar ettireceği ve iflasa sürükleyeceğini haykırdı. Bu haykırışa kulak kapadık. Çünkü, her koyun kendi bacağından asılır demiş atalarımız. Her istenilen şeye kolay ulaşabilme ve ucuz satın alınabilme olanağı sağladığı için, yaptığımız ufak bir fayda maliyet analizi sonucunda tüketici bireyler olarak tercihimizi elbette büyük balıktan yana kullanıyoruz.
Baudu (Denise’nin küçük esnaf olan amcası) “Söyle bakalım” dedi. “Sen bu işlerden anlarsın. Basit bir moda mağazasının hırdavatçı dükkânı gibi her bulduğunu satmasını doğru buluyor musun? Ticaretin namusluca yapıldığı eski zamanlarda bir moda mağazası kumaştan başka bir şey satmazdı. Bugün ise komşularının sırtından geçinmek istiyorlar. İşte, mahallenin yakınmasının nedeni bu. Küçük esnaf çok zararda. Şu Mouret hepsini iflasa sürüklüyor.(…)” (Sy:33) 
(…) mahallenin küçük esnafı darbe üstüne darbe yiyordu. Kadınların Cenneti’ne eklenen her yeni reyon, civardaki bir esnafın iflasına sebep oluyordu. Bu yüzden civardaki esnaf kan ağlıyor, felaketler gittikçe büyüyor, en eski işletmeler bile ard arda kapanıyordu. (…) Mobilyacılar, tuhafiyecilerin masa, dolap, sandalye gibi şeyler satmalarına kızıyorlardı. (…) Her şey bitmiş küçük esnafa boyun eğmekten başka bir şey kalmamıştı. İflaslar peş peşe gelecek gibi görünüyordu. Gün gelecek bütün esnaf tek tek kepek indirmek zorunda kalacak, semtte Bonheur’den başka mağaza kalmayacaktı. (Sy:289,290)
&&&
Çalışanlar için, menfaat ve ikbal beklentisi oltaya takılmış yem gibidir. Bu yeme birbirini iterek sazan gibi atılanlar olunca, kazanan da patron olur. Menfaatin olduğu yerde vicdan bazen susar. Böyle anlarda yanlış olan doğru olur:

Modası geçmiş malların satışı için satış memurlarına bir yüzdelik pay vermeyi düşünmüştü. Bu yöntem satıcılar arasında bir rekabet yaratmış, bu da dükkan sahibinin işine yaramıştı. Mouret, ihtiraslara meydan açıyor, güç dengelerini tartıyor, büyük balığın küçük balığı yutmasına izin veriyordu. Elbette ki, bu çıkar kavgasında kazanan hep kendisi oluyordu. (…) Muhasebe memurlarının her satış fişinde buldukları hesap yanlışlarına da prim usulü koymalı. Ne demek istediğimi anlıyorsun her halde. Bu usulü uygularsak, muhasebe memurlarının gözünden hiçbir hata kaçmaz. Hatta, prim almak için yanlış yoksa bile bulurlar!”(Sy:47,48)

Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın. Hatta dokunduğunu zehirlesin ki, ondan kalan boşluğu ben doldurayım. Yeri gelir susarım, yeri gelir bana imkan verecekse, kimin kucağına düşeceğine bakmadan arkadaşıma, kardeşime çelme atmaktan da çekinmem. Ben rasyonel, homo ekonomist bir bireyim. Menfaatime bakarım.

Reyonlarda çalışanlar aslında birbirinin işten atılması nedeniyle hiç yakınmazlar, onun yerini kendilerinin dolduracağını düşünerek işten çıkarmalara direnmezlerdi. Özelliklede kendilerinden daha yüksek derecedeki bir memur işten çıkarıldığında, onun yerini alıp yükselme umuduna kapılırlardı. Birbirlerinin yerini kapmak için giriştikleri bu mücadele makinenin düzenli çalışmasını sağlar, satışları ve başarı şansını artıran sebeplerin başında gelirdi. Paris’i hayretler içinde bırakan mağazanın bu başarısında çalışanların çıkarcılığı ve ihtirasların büyük payı vardı. (Sy: 206)

&&&

Özel hayatın ve iş hayatın kalın duvarlarla birbirinden ayrılmıştır. İşçiysen, çalışansan, tezgâhtarsan, sen bir robotsun.  Tebessüm etmeye ve haklısınız efendim demeye programlanmışsındır.

Üstelik bir de, ertesi gün şık, zarif ve güler yüzlü satıcı kız rolünü oynamak zorundaydı. Ünlü müşteriler tezgahların önünde yığılmışlardı. Bayan Aurelie kendisini sık sık çağırıp, yeni biçilmiş mantoları üzerinde deniyordu. Denise, omzundaki mantolarla ağır ağır yürüyüp yeni modelleri denerken (gösterirken), Pepe’nin (Denise’nin kardeşi) kırk frank tutan pansiyon parası bir türlü aklından çıkmıyordu. Bu tutarı akşama ödeyeceğine söz vermişti. (Sy:158)

Daha sonra iç çamaşırları bölümünde bir dram yaşandı. Müşteri kadınlardan biri alışveriş sırasında fenalık geçirmiş, satıcı kızın sarımsak koktuğunu ileri sürmüştü. Zavallı kızcağız hemen kapı dışarı edildi. Oysa yeterli oranda beslenemeyen, çoğunlukla aç kalan kızcağız, tezgahın arkasında bir dilim kuru ekmekle açlığını gidermeye çalışıyordu. Müdüriyet, özellikle müşteri şikayetlerine çok önem verirdi. Suçu sabit görülen bir memur kesinlikle bağışlanmaz, mağazaya zarar vereceği ya da diğer çalışanlara kötü örnek olacağı gerekçesiyle, en küçük kabahat bile işten atılma gerekçesi sayılırdı. Bu vicdansız uygulama karşısında kimse sesini çıkaramaz, herkes duruma boyun eğmek zorunda kalırdı. Bu panik havası, herkesin başını, rüzgarda sallanan yapraklar gibi titretirdi.(Sy:197)

Herkes kendi çöplüğünde caka satma derdinde. Aslında hepimiz bir sosyo-ekonomik sistem içinde bir taraftan arz eden, satıcı, pazarlayıcı, hizmet sunan rolündeyken, diğer yandan çeşitli ürünleri ve hizmetleri paramız karşılığında talep eden müşteri rolündeyiz.   
&&&
Patron kazanırken bile tasarrufa gider. Bu tasarrufun en kolayı ise işçiyi göndermektir:

İşler yoğunlaştığı günlerde bile fazladan tek satış memuru alınmadı. Şu sıra tasarrufa gitmek, elemanlarının üçte birini sakağa dökmek gerekiyordu. Her zaman olduğu gibi, yine büyük balıklar küçük balıkları yutuyorlardı. (Sy: 195)

&&&

Tüketim tapınaklarının gönüllü müminleri kimler mi? Mouret işaret ediyor:

(Mouret’in daha büyük yatırımlar için kredi desteği almak istediği) Baron’un bu öneriye aklı pek yatmamıştı ve bu yüzden de kabul etmiyordu. 

“Kuşkusuz fikir cazip olabilir,” dedi. “Ne var ki, bu bir şair hayali. Böylesine muazzam bir katedrali doldurmak için müminleri nereden bulacaksınız?”  

Mouret, önerisinin kabul görmemesi nedeniyle şaşkına dönümü gibi bir süre sessiz kalıp, fal taşı gibi açılan gözleriyle onu süzdü. Paranın kokusunu ta uzaklardan alabilen Baron gibi iş bilir bir maliyecinin böyle bir öneriyi kabul etmemesi akıl alacak şey miydi? Birden eliyle salondaki kadınları işaret edip, “Müminlerden kastınız müşteri ise, işte, şu salona bir bakın” dedi. (Sy:92)  

&&&

Çapkın sermaye bakın  kadınları nasıl tavlıyor;

Kendini sürekli yenileyen sermaye karşısında, biriken malların ucuza satılması, alıcıya güven veren markaların tercih edilmesi, bütün bunlar hep kadınlar için; mağazaların aralarında rekabet ederek paylaşamadıkları kadınlar için. Mağazalar, vitrindeki malların karşısında şaşkına dönen kadınların daha fazla dayanamadıklarını çok iyi bildikleri için, onları tuzaklarına çok kolay düşürüyorlardı. Evinin gereksinimleri için bir şeyler almaya öncelik veren aklı başında bir kadın bile, zarif ürünlerin cazibesi karşısında daha fazla dayanamayıp bir süre sonra her şeyi satın almaya kalkışacaktı.  Bu durum satışları on katına çıkarıp lüksü halka da yayarak, tüketimi dehşetli bir şekilde tahrik ediyordu. Evin normal ihtiyaçlarını gideren kadınları gittikçe pahalılaşan lükse teşvik ediyor, moda delisi yapıyorlardı. Bu moda mağazaları, kadınlara yaltaklanıp onları pohpohlayarak etrafını çeviriyor, zaaflarında yararlanıp arzularını yerine getiriyor, adeta kendilerinin uyruğuna alıyor, ama aslında kaprislerinin kurbanı olan, her hevesini kanının son damlasına kadar ödemek zorunda kalan aşık bir kraliçe gibi karşılıyorlardı. (Sy:96)   

Bu işletmede kadınların tanrıça olarak görülmesi Mouret için neredeyse tek amaç haline gelmişti ve bu tapınak gibi binayı sanki bunun için yaptırmıştı. Onun en temel taktiği buydu; kadını önce özentilerle büyülemek, sonra arzu ve tutkularını istismar ederek kendine bağlamak (…) Bu amacına ulaşmak için gece gündüz kafa yoruyor, yeni arayışlar içine giriyordu. Zarif kadınların yorulmamaları için, içi kadife kaplamalı iki asansör bile yaptırmıştı. Ayrıca, müşterilere meşrubat ve bisküvi gibi şeyler ikram eden bir büfe açmış ve bir de okuma salonu yaptırmıştı. Zevkle döşediği salona ünlü ressamların tablolarını da astırarak, adeta galeri havası vermişti. (Sy:288)

&&&

İnsanlar satın almaya nasıl yönlendirilir. Hangi zaaflarımız okşanıyor. Alın size taktikler:

Kadınların ucuza hiç dayanamadıklarını, ihtiyaçları olmasa bile salt karlı bir iş yaptıklarına inandıkları için alışverişten kaçınmadıklarını gözlemlemiş, sistemini bu anlayış üzerine kurmuştu. Satılmayan malların fiyatını zamanla indiriyor, zararına bile olsa onları elden çıkarmaya bakıyordu. Satışları artırabilmek için başka bir yöntem daha bulmuş, kadının gönünü kazanmak için “Satılan mal geri alınmaz” uygulamasına son vermişti. Reyonlardaki satış görevlilerine, müşterileri iyi gözlemlemelerini, alacağı ürünle ilgili tereddütü olanlara, istediği ürünü alıp evine götürerek incelemesini, beğenmemesi halinde geri getirmesini önermelerini öğütlüyordu. Bu durumda kadınlar bol bol alışveriş yapacaklardı. Hatta, bir iade durumunda, aynı ürüne kısmi fiyat indirimi yapılarak, tekrar satılmasını da istiyordu. (Sy: 299,300)

Reyonları adeta yağmalayan müşteriler yavaş yavaş çekiliyorlardı. Kasaların önü kalabalıklaşmış, çil çil altınlar akmaya başlamıştı. Yolunduğunu sanan bazı müşteriler bir yandan bozguna uğramış gibi homurdanırken, bir yandan da arzularını engelleyemeyip otel köşelerinde zevklerini tatmin edenler gibi gizli bir utangaçlıkla hallerinden mennun görünüyorlardı. Onları böylesine tüketim düşkünü yapan Mouret idi. Cazip mallar yığması, özel indirimler yapması, iade kolaylıkları sağlaması, özellikle de yaptığı reklamlar kadınları çıldırtıyordu. Annelerin gönlünü de fethetmiş gibiydi ve onlara bir zorbanın hoyratlığıyla hükmediyordu. Yarattığı geçici hevesler yüzünden nice ocaklar sönüyordu. Kadınlar onun yaratıcı düşüncelerine yeni bir dinmiş gibi tapıyorlardı. İnançsız ruhlar artık bu mağazalarda teselli buluyordu. Kadınlar, eskiden bir kilise köşesinde geçirdikleri boş zamanını şimdi “Kadınların Cenneti”nde geçiriyorlardı. Mouret, mağazasına kilit vuracak olsa, mutlaka sokaklarda ayaklanma çıkar, ibadet etmeleri yasaklanan rahibelerin isyanı gibi bir şey yaşanırdı. Mouret, on yıldan beri onları lüks içinde yüzdürüyordu. (…) Mouret, bir kez daha kendini bu kadınların efendisi olarak gördü. Onlar, biçilmiş ekin gibi ayaklarının dibine dökülmüşlerdi sanki. (Sy;503,504)     

&&&

Çocuklarımız, elindeki balonlarla ücretsiz reklam oyuncularıdır. Küçük ikramlar ve indirimler büyük bedeller ödettirir:

Böylece kadınlara son darbesini vurmuş oldu. Ucuza satın almak, tüccara madik atmak arzusunu tahrik ederdi. Kurnaz Mouret, kadın psikolojisinden çok iyi anlardı. Neşeli bir tavırla, “Biz her şeyi zararına satıyoruz” dedi. (Sy:101)

Mouret’nin esas uygulamalarından biri de, ciddi, ağırbaşlı ve evine düşkün kadınları, çocukları aracılığıyla kendine bağlamasıydı. Gücünü ve duygularını açığa vurmaktan hiç çekinmezdi. Anneleriyle birlikte mağazaya gelen çocuklar için de reyonlar açmıştı ve onlara şeker ya da çikolata gibi şeyler ikram ederdi. Alışveriş yapan her kadına ve çocuğa renkli balonlar verirdi. Bu iri balonların üzerinde koca harflerle mağazasının adı yazılıydı. Çocukların ellerinde uçuşan balonlar sokaklarda önemli bir reklam aracı oluyordu. (Sy:299)

(…) Mağazaya akın eden kadınlar, fethedilmiş bir ülkedelermiş gibi muzaffer bir edayla dolaşıyor, yorgunluktan bitkin düşmüş satış görevlilerini tutsakları gibi kullanıyorlardı. Kendilerini zalim bir saltanatın baskısı altında hisseden görevliler ezildiklerini düşünüyor ve üzülüyorlardı. (…) Az önce yaptığı masrafları biraz olsun dengelemek isteyen Madam Bourdelais, çocuklarını bir kez daha büfeye götürerek bedava meşrubatlar içiriyordu. Müşteriler, kıtlıktan çıkmışlarcasına büfeye saldırıyorlardı. Çocuklar meşrubat içerken, büyükler de beleş Malaga şarabı içiyordu. (…) (Sy: 334)

&&& 

Tüketim tutkusu da bir çeşit bağımlılıktır. Çok acil tedavi edilmesi gerekiyor: 

“Lüks giyime karşı besledikleri açlığı gidermek için böyle davranıyorlardı. Giyim kuşama kendilerini öyle kaptırmışlardı ki, buna hayat damarlarında dolaşan kan kadar gereksinim duyuyorlardı” (Sy: 96)

Saat beş olmuş, artık satışların sonuna doğru gelinmişti. Tüketim tutkunu Madam Marty ile kızı, yorgunluktan bitkin düşmelerine rağmen mağazadan bir türlü ayrılamıyor, büyük bir istekle reyonları dolaşmaya devam ediyorlardı. Mağazanın kapanış saatleri, reklamların coşkusuna kapılarak kendilerini kaybeden kadınların saati gibiydi. Gazete ilanları için ödenen altmış bin frank, duvarlara yapıştırılan on binlerce afiş, dağıtılan iki yüz bin kataloğun tüm masrafları karşılanmıştı artık. Mouret sonuçtan memnundu: Buluşları kadınları hayran bırakmıştı. Fiyat kırmalar, satılan ürünleri geri almalar, aldatıcı küçük hediyeler, tekrarlanan ince buluşlar. Bunların hepsi Mouret’nin yaratıcılığını gösteriyordu. (Sy: 335)

&&&

Harcanıp gidiyor ömür dediğin:

(…) “Aman tanrım!” diye çığlık attı. “Dantellere dayanamıyorum. Ne güzel şeylerdir bunlar! İçeri girdiğimde bütün mağazayı satın alasım geliyor.” (…) “Yirmi altı metre, metresi bir Frank’a satılıyordu. Dayanamayıp onu da satın aldım” (…) dedi ve “Tam o anda gözlerini kaldırdı. Karşısında dehşete kapılmış gibi sararan kocasını fark etti. Adam daha da sararmış görünüyordu. Bütün varlığının, zar zor kazandığı parasının talan edildiğini gören bir çaresizin hüzün dolu görüntüsünü almıştı. Karısının her dokunduğu dantel onun için bir felaket sayılıyordu. Laf anlamaz öğrencilerle ders yapması, yağmur çamur demeden bir dersten diğerine koşması canını sıkıyordu. Hayatındaki bütün gayretleri, aile içi sorunların yarattığı cehennemi bir rahatsızlığın sonucu boşa gidiyordu (…)” Adamın, (…) karısının bu konuda serbest olduğunu söyledi. Fakat bu dantel meselesi aklına geldikçe sırtından aşağı buz gibi terler iniyordu. O sırada Mouret (mağaza sahibi) büyük alışveriş merkezlerinin refahı artırdığını, ekonomiye katkıda bulunduğunu, orta sınıfı geliştirdiğini söyleyince tepesi attı. Ona öfke dolu gözlerle baktı. Bu bakış karşısındaki düşmana saldırmak cesareti gösteremeyen, çekingen ve üzüntüye düşmüş bir adamın öfkeli bakışıydı. (Sy:103,104)

&&&

Ve diğer acı sosyal meseleler:

Ciğeri beş para etmez insanlar büyük paralar kazanırlarken, büyük yetenekler yerlerde sürünüyordu. Veznedarlar patronlarının mallarını satın alıyorlardı. Demek ki artık her şey ters yüz olmuştu. Ailenin de bir anlamı kalmamıştı. Evinde, sıcak sıcak ocağının önünde çorbasını kaşıklamak varken, insanlar otellerde kalıyorlardı. (Sy: 283)

&&& 

Paranın ve paranın sağladığı gücünde elde edemeyeceği şeyler vardır. Ancak, siz yine de parayı ve gücü çok küçümsemeyin, yoksa hayal kırıklığı yaşarsınız:

Paris’in en büyük satış mağazalarından birinin sahibiydi ve milyonlarca frank parası vardı. Ama Denise kendisini reddettiği sürece bütün bu servetin bir anlamı yada önemi yoktu! (Sy:419)

Denise aklına geldikçe, bu muazzam müesseseyi dolaşmanın da bir anlamı kalmazdı. Mal, mülk, para, şöhret, kadın artık onun için bir anlam taşımıyor, her şeyin boş olduğunu düşünüyordu. Başına musallat olan tutku bir türlü kendisini terk etmiyordu. İktidar gücünü seyrettikçe, reyonları gördükçe, müessesesindeki çalışanlar ordusuna baktıkça, bu gücünün pek yapay olduğu kanaatine varıyordu. Avrupa’nın her yerinden siparişler yağmasına, mal sürümü artmasına, kasası parayla dolmasına rağmen mutlu değildi. Zihni karışık düşüncelerle doluydu ve kulakları “HAYIR” nidasıyla çınlıyordu. (Sy: 422)

Kolay, hareketli olay örgüsü ve merak uyandıran bir yanı yok kitabın. Klasikleri okumaktan zevk alıyor ve bu meseleler hakkında çok daha fazlasını merak ediyorsanız kitabı alıp okuyun derim. Ben bu kitabı ilgi alanıma da girdiği için beğenerek okumuştum. Muhtemelen, daha sonra farklı bir çevirisinden (bu çeviride bir sıkıntı yaşamadım) de tekrar okuyacağım. 

Başka bir yazıda görüşmek üzere hoşça kalın.


Yunis ELMAS
Kadınların Cenneti; Emile ZOLA
(Alıntılar bu kitaptan yapılmıştır)
Telos Yayınları 510 Sayfa. 

Kadınların Mutluluğuna; Emile ZOLA
Payel Yayınları 498 Sayfa

Yorumlar

  1. Güzel tanıtım olmuş eline saglik

    YanıtlaSil
  2. maalesef tam bir altta kalanın canı çıksın dünyasında yaşıyoruz...hepimizin işi çok zor...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öyle maalesef. Yorum ve ziyaretiniz için teşekkürler.

      Sil
  3. Bugün eve geldi bir tamirci ve bir saatlik iş yapmasının karşılığında 150 tl aldı.Kitapta da yaptığınız alıntıyla çağrışım yaptı ben de.Eğitimli dediğimiz insanlar ise iş bulamıyor :( Sistemin garip bir ironisi bu:(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ülkemizde maalesef eğitimli olmak hem vasıf kazandırmıyor hem de gelir. Yorum ve ziyaretiniz için teşekkürler.

      Sil
  4. Yorumlanması gittikçe zor bir dünyada yaşıyoruz... cidden zor ...Kaleminize sağlık 😊

    YanıtlaSil
  5. müdür destan yazmışın fatihin mühürü eksik yazıyla ilgili yorum yok çünkü okuyunca yorum yapacağım sen yazmışsın bizde okuyucağız mecbur :)

    YanıtlaSil
  6. Evet bitti artık herşeyi paket halinde sunuyorlar bugün avm değil marketler bile herşeyi satmaya başladı araba lastiği bile oluyor bazen ayrıca o üzrine hiç yakışmayan giysileri süper oldu demiyorlar mı diyorum ki alacağın yüzdelği ben vereyim doğruyu konuş kızarlıyor tabii :) gel % 60 artı % 10 artı %3 indirim var kanmayın etiklerin en altına bakın fiyat yine aynı :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Oyuna geliyoruz, farkında değiliz. Yorum ve katkınız için teşekkürler.

      Sil
  7. bunların önüne geçilemez artık. dünya geriye dönemeyecek şekilde gidiyor :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Keşke öyle olmasa. Yorum ve ziyaretiniz için teşekkürler.

      Sil
  8. TLC'de "Kupon Tutkunları" mı ne öyle bir program vardı, o geldi aklıma yazınızı okurken.
    Cidden tüketim çılgınlığı bir hastalık ve tedavi edilmesi şart, özellikle bu zamanda.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gösterişci bireylerde bu hastalık bulaşıcı bir hale bürünüyor ve tedavisi daha da zorlaşıyor. Yorum ve ziyaretiniz için teşekkürler.

      Sil
  9. Merhabalar, bloğunuzu yeni keşfettim farklı bir tarz olmuş ve gerçekten harika attığınız her adımda başarılı olmanız dileğiyle.

    Bende sizi blogspot uzantılı siteme bekliyorum, ismime tıklayarak uğrıyabilirsiniz.

    TEKRARDAN BAŞARILAR.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorum ve ziyaretiniz için teşekkür ederim. Blogunuzu ziyarette bulundum. Başka yayınlarda da görüşmek üzere.

      Sil
  10. Tavukların ve tilkilerin aynı kümes içinde birbirleriyle rekabet ettiği bu sistemde adalet nasıl sağlanabilir ki... Haksız rekabetlerin ve tüketim çılgınlığının had safhaya ulaştığı bu devirde yaşamak gerçekten zor... Teşekkürler bu güzel yazı için. Bu arada ben ve duodiyet sizi mimledik. Birbirimizden habersiz ikimiz de sizi mimlemişiz. Haberiniz olsun :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bloguma gösterdiğiniz ilgi için çok teşekkür ederim .

      Sil
  11. Kapitalizm artık sadece kadınları ve çocukları etkilemiyor maalesef daha da kötüleşiyor her şey

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayatımızın her köşesini kuşatmış durumda maalesef. Yorum ve ziyaretiniz için teşekkürler.

      Sil
  12. Cok güzel bircemile zola kitabidir aslinda. Ama kapitalizm tuzaklari hayatimizin her aninda var ve olacak. Güzel tespitler olmus 😊

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tuzaklara sürekli düşen avlar gibiyiz. Yorum ve ziyaretiniz için teşekkür ederim.

      Sil
  13. Alıntıları yorumlamanız çok güzel olmuş. Özellikle şuan için yılbaşı indirimleri vs diyerek AVM'lere çekilen bir yanımız varken epey ilgimi çekti kitap,teşekkür ederim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Umarım okur ve beğenirsiniz. Yorum ve ziyaretiniz için teşekkürler.

      Sil
  14. Gerçekten böyle toplumsal aksaklıklara dikkat çeken yazıları çok severim. Kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
  15. Zola varsa okunur :D iyi yıllar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok haklısınız. Yorum ve ziyaretiniz için teşekkür ederim.

      Sil
  16. Değerli kitap tanıtımı ve tavsiyeniz için teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorum ve ziyaretiniz için ben teşekkür ederim .

      Sil
  17. Yorumunuz ve katkınız için teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  18. Merhaba, kadınların alışveriş tutkusu , çocuklara verilen balonların reklam aracı olması .. sonunda paraya para demeyen denise ama mutsuz.. Müthiş bir klasik .. Yaşadığımız dünya da neler olduğunu görmek güzel :)) Yazınızı biraz gecikmeli de olsa okudum .. bana göre çok güzel bir paylaşım ..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kitap ve paylaşım hakkındaki düşünceleriniz için teşekkür ederim.

      Sil
  19. Merhaba. Siz bunları yazalı çok olmuş ama ben lise 1 öğrencisiyim ve kitabı yeni bitirdim. Edebiyat hocamızın isteği üzerine sınıf arasında bir panel yapacağız bu kitapla ilgili ve benim konum mekan ve zaman. Yani mesela mekan nasıl tasvir edilmiş veya kişilerin üstünde etkisi vb. Ve bunu ilk defa yapacağım nasıl başlayacağımdan ve nasıl örnekler vereceğimden emin değilim. Azıcık da olsa yardımcı olabilir misiniz? Sadece konuşma girişiyle ilgili de olabilir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kitabı okuyalı çok zaman oldu. Okurken daha çok iktisadi meselelere dair yerleri not almıştım. Bu yüzden sorunuza yardımcı olmam zor. Ancak şunu söyleyebilirim: Kadınların Cenneti mağazası dönemine göre oldukça şatafatlı albenili bir mağaza. Nitekim, Denise de Parise ilk geldiğinde bu mağazanın vitrinlerindeki şatafata hayran olmuş, daha sonra da amcasının küçük manifatura dükkanına gittiğinde aradaki farkı görmüştür. Mekanın görkemi şüphesiz tüketici davranışı üzerinde tahrik edici bir etkiye yol açtığı için bir çok bayan bu mağazada bilinçsiz bir şekilde tüketim yapmaktan kendini alıkoyamamıştır. Bu büyük mağazalar, küçük mağazalarında iflasına yol açmıştır.
      Zaman olarak, 1900 lü yılların başlarında yazılmış bir roman ve o yıllarda büyük alış veriş merkezlerinin yeni yeni açıldığı yıllar. Kitabın en güzel yanı, iktisadi ve sosyal meselelere dair dünden bugüne söyleyeceği sözlerin olmasında yatıyor.

      Sil

Yorum Gönder

EN ÇOK OKUNANLAR

GİDEBİLECEĞİ BİR YERİ OLMALI İNSANIN

KİTAPLARA KAÇANLAR

3- KELEBEK VE DALGIÇ / JEAN DOMINIQUE BAUBY

1- İVAN İLYİÇ'İN ÖLÜMÜ / TOLSTOY

BAZEN KAYBEDERKEN KAZANIRSIN (FİLM; AŞKIN GÜCÜ / WHAT DREAMS MAY COME)

4- YABAN / YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU