7- KADINLARIN CENNETİ (KADINLARIN MUTLULUĞUNA) - 2 / EMİLE ZOLA
Sosyal ve iktisadi meselelere dair roman okumak
istiyorum diyenlerin için kaçırılmayacak bir kitap, Kadınların Cenneti. Bu
kitap aynı zamanda, Kadınların Mutluluğu olarak da yayınlandı.
Kitapla ilgili daha önce paylaştığım değerlendirme yazıma (buradan) ulaşabilirsiniz. Bu yazıda, tüketici olarak yalnızca "kadınların" gösterilmesi ile ilgili olarak Emile ZOLA’nın avukatlığına soyunmadan altını çizdiğim satırların izini süreceğimi belirtmiştim.
Buyurun, sizin için seçtiklerimi birlikte okuyalım:
Modası geçmiş malların satışı için satış memurlarına bir yüzdelik pay vermeyi düşünmüştü. Bu yöntem satıcılar arasında bir rekabet yaratmış, bu da dükkan sahibinin işine yaramıştı. Mouret, ihtiraslara meydan açıyor, güç dengelerini tartıyor, büyük balığın küçük balığı yutmasına izin veriyordu. Elbette ki, bu çıkar kavgasında kazanan hep kendisi oluyordu. (…) Muhasebe memurlarının her satış fişinde buldukları hesap yanlışlarına da prim usulü koymalı. Ne demek istediğimi anlıyorsun her halde. Bu usulü uygularsak, muhasebe memurlarının gözünden hiçbir hata kaçmaz. Hatta, prim almak için yanlış yoksa bile bulurlar!”(Sy:47,48)
Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın. Hatta dokunduğunu zehirlesin ki, ondan kalan boşluğu ben doldurayım. Yeri gelir susarım, yeri gelir bana imkan verecekse, kimin kucağına düşeceğine bakmadan arkadaşıma, kardeşime çelme atmaktan da çekinmem. Ben rasyonel, homo ekonomist bir bireyim. Menfaatime bakarım.
Reyonlarda çalışanlar aslında birbirinin işten atılması nedeniyle hiç yakınmazlar, onun yerini kendilerinin dolduracağını düşünerek işten çıkarmalara direnmezlerdi. Özelliklede kendilerinden daha yüksek derecedeki bir memur işten çıkarıldığında, onun yerini alıp yükselme umuduna kapılırlardı. Birbirlerinin yerini kapmak için giriştikleri bu mücadele makinenin düzenli çalışmasını sağlar, satışları ve başarı şansını artıran sebeplerin başında gelirdi. Paris’i hayretler içinde bırakan mağazanın bu başarısında çalışanların çıkarcılığı ve ihtirasların büyük payı vardı. (Sy: 206)
İşler yoğunlaştığı günlerde bile fazladan tek satış memuru alınmadı. Şu sıra tasarrufa gitmek, elemanlarının üçte birini sakağa dökmek gerekiyordu. Her zaman olduğu gibi, yine büyük balıklar küçük balıkları yutuyorlardı. (Sy: 195)
Bu işletmede kadınların tanrıça olarak görülmesi Mouret için neredeyse tek amaç haline gelmişti ve bu tapınak gibi binayı sanki bunun için yaptırmıştı. Onun en temel taktiği buydu; kadını önce özentilerle büyülemek, sonra arzu ve tutkularını istismar ederek kendine bağlamak (…) Bu amacına ulaşmak için gece gündüz kafa yoruyor, yeni arayışlar içine giriyordu. Zarif kadınların yorulmamaları için, içi kadife kaplamalı iki asansör bile yaptırmıştı. Ayrıca, müşterilere meşrubat ve bisküvi gibi şeyler ikram eden bir büfe açmış ve bir de okuma salonu yaptırmıştı. Zevkle döşediği salona ünlü ressamların tablolarını da astırarak, adeta galeri havası vermişti. (Sy:288)
Kitapla ilgili daha önce paylaştığım değerlendirme yazıma (buradan) ulaşabilirsiniz. Bu yazıda, tüketici olarak yalnızca "kadınların" gösterilmesi ile ilgili olarak Emile ZOLA’nın avukatlığına soyunmadan altını çizdiğim satırların izini süreceğimi belirtmiştim.
Buyurun, sizin için seçtiklerimi birlikte okuyalım:
&&&
Cemil Meriç;
"Mağaradakiler" adlı kitabında, hür bir kümeste hür bir tilki
hürriyetinden bahseder.
Tavukların ve tilkilerin içinde
bulunduğu bir kümeste eşit rekabetten ne kadar bahsedilebilir. Büyük
balığın küçük balığı yuttuğu, bunun kader haline geldiği bir yer ve zaman
içinde, piyasa koşulları en güçlü lehine tekelleşmeye doğru gidiyor.
Merkez taşrayı, amir memuru, patron işçiyi, zengin fakiri, büyük şirketler
küçük esnafları ya yutuyor ya sistem dışına sürüklüyor.
Manifatura dükkânı işleten küçük işletme
sahibi Baudu; “Kadınların Cenneti’nin (büyük alış veriş merkezi) iflas etmesi, dürüst
ticaretin onurunu kurtaracaktı. Böyle bir şey görülmüş müydü hiç? Bir moda
mağazası değil, sanki her çeşit malı satan bir oryantal pazarıydı (Sayfa 32)” diye boşuna bekledi.
Belki çağın ekonomik şartlarına ve gereksinimlerine göre kendisini
yenileyemedi, belki buna gücü, ufku ya da sermayesi yetmedi ancak nihayetinde
bu beklentisi gerçekleşmedi. Basit bir moda mağazasının hırdavatçı dükkânı gibi
her bulduğunu satmasını doğru bulmadı, bu durumun küçük esnafı çok zarar
ettireceği ve iflasa sürükleyeceğini haykırdı. Bu haykırışa kulak kapadık.
Çünkü, her koyun kendi bacağından asılır demiş atalarımız. Her istenilen şeye
kolay ulaşabilme ve ucuz satın alınabilme olanağı sağladığı için, yaptığımız
ufak bir fayda maliyet analizi sonucunda tüketici bireyler
olarak tercihimizi elbette büyük balıktan yana kullanıyoruz.
Baudu (Denise’nin küçük esnaf olan
amcası) “Söyle bakalım” dedi. “Sen bu işlerden anlarsın. Basit bir moda
mağazasının hırdavatçı dükkânı gibi her bulduğunu satmasını doğru buluyor
musun? Ticaretin namusluca yapıldığı eski zamanlarda bir moda mağazası kumaştan
başka bir şey satmazdı. Bugün ise komşularının sırtından geçinmek istiyorlar.
İşte, mahallenin yakınmasının nedeni bu. Küçük esnaf çok zararda. Şu Mouret
hepsini iflasa sürüklüyor.(…)” (Sy:33)
(…) mahallenin küçük esnafı darbe üstüne
darbe yiyordu. Kadınların Cenneti’ne eklenen her yeni reyon, civardaki bir
esnafın iflasına sebep oluyordu. Bu yüzden civardaki esnaf kan ağlıyor,
felaketler gittikçe büyüyor, en eski işletmeler bile ard arda kapanıyordu. (…)
Mobilyacılar, tuhafiyecilerin masa, dolap, sandalye gibi şeyler satmalarına
kızıyorlardı. (…) Her şey bitmiş küçük esnafa boyun eğmekten başka bir şey
kalmamıştı. İflaslar peş peşe gelecek gibi görünüyordu. Gün gelecek bütün esnaf
tek tek kepek indirmek zorunda kalacak, semtte Bonheur’den başka mağaza
kalmayacaktı. (Sy:289,290)
&&&
Çalışanlar için, menfaat ve ikbal
beklentisi oltaya takılmış yem gibidir. Bu yeme birbirini iterek sazan gibi atılanlar olunca, kazanan da patron
olur. Menfaatin olduğu yerde vicdan bazen susar. Böyle anlarda yanlış olan
doğru olur:Modası geçmiş malların satışı için satış memurlarına bir yüzdelik pay vermeyi düşünmüştü. Bu yöntem satıcılar arasında bir rekabet yaratmış, bu da dükkan sahibinin işine yaramıştı. Mouret, ihtiraslara meydan açıyor, güç dengelerini tartıyor, büyük balığın küçük balığı yutmasına izin veriyordu. Elbette ki, bu çıkar kavgasında kazanan hep kendisi oluyordu. (…) Muhasebe memurlarının her satış fişinde buldukları hesap yanlışlarına da prim usulü koymalı. Ne demek istediğimi anlıyorsun her halde. Bu usulü uygularsak, muhasebe memurlarının gözünden hiçbir hata kaçmaz. Hatta, prim almak için yanlış yoksa bile bulurlar!”(Sy:47,48)
Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın. Hatta dokunduğunu zehirlesin ki, ondan kalan boşluğu ben doldurayım. Yeri gelir susarım, yeri gelir bana imkan verecekse, kimin kucağına düşeceğine bakmadan arkadaşıma, kardeşime çelme atmaktan da çekinmem. Ben rasyonel, homo ekonomist bir bireyim. Menfaatime bakarım.
Reyonlarda çalışanlar aslında birbirinin işten atılması nedeniyle hiç yakınmazlar, onun yerini kendilerinin dolduracağını düşünerek işten çıkarmalara direnmezlerdi. Özelliklede kendilerinden daha yüksek derecedeki bir memur işten çıkarıldığında, onun yerini alıp yükselme umuduna kapılırlardı. Birbirlerinin yerini kapmak için giriştikleri bu mücadele makinenin düzenli çalışmasını sağlar, satışları ve başarı şansını artıran sebeplerin başında gelirdi. Paris’i hayretler içinde bırakan mağazanın bu başarısında çalışanların çıkarcılığı ve ihtirasların büyük payı vardı. (Sy: 206)
&&&
Özel hayatın ve iş hayatın kalın duvarlarla
birbirinden ayrılmıştır. İşçiysen, çalışansan, tezgâhtarsan, sen bir
robotsun. Tebessüm etmeye ve haklısınız efendim demeye
programlanmışsındır.
Üstelik bir de, ertesi gün şık, zarif ve güler yüzlü satıcı kız rolünü oynamak zorundaydı. Ünlü müşteriler tezgahların önünde yığılmışlardı. Bayan Aurelie kendisini sık sık çağırıp, yeni biçilmiş mantoları üzerinde deniyordu. Denise, omzundaki mantolarla ağır ağır yürüyüp yeni modelleri denerken (gösterirken), Pepe’nin (Denise’nin kardeşi) kırk frank tutan pansiyon parası bir türlü aklından çıkmıyordu. Bu tutarı akşama ödeyeceğine söz vermişti. (Sy:158)
Daha sonra iç çamaşırları bölümünde bir dram yaşandı. Müşteri kadınlardan biri alışveriş sırasında fenalık geçirmiş, satıcı kızın sarımsak koktuğunu ileri sürmüştü. Zavallı kızcağız hemen kapı dışarı edildi. Oysa yeterli oranda beslenemeyen, çoğunlukla aç kalan kızcağız, tezgahın arkasında bir dilim kuru ekmekle açlığını gidermeye çalışıyordu. Müdüriyet, özellikle müşteri şikayetlerine çok önem verirdi. Suçu sabit görülen bir memur kesinlikle bağışlanmaz, mağazaya zarar vereceği ya da diğer çalışanlara kötü örnek olacağı gerekçesiyle, en küçük kabahat bile işten atılma gerekçesi sayılırdı. Bu vicdansız uygulama karşısında kimse sesini çıkaramaz, herkes duruma boyun eğmek zorunda kalırdı. Bu panik havası, herkesin başını, rüzgarda sallanan yapraklar gibi titretirdi.(Sy:197)
Herkes kendi çöplüğünde caka satma derdinde. Aslında hepimiz bir sosyo-ekonomik sistem içinde bir taraftan arz eden, satıcı, pazarlayıcı, hizmet sunan rolündeyken, diğer yandan çeşitli ürünleri ve hizmetleri paramız karşılığında talep eden müşteri rolündeyiz.
Üstelik bir de, ertesi gün şık, zarif ve güler yüzlü satıcı kız rolünü oynamak zorundaydı. Ünlü müşteriler tezgahların önünde yığılmışlardı. Bayan Aurelie kendisini sık sık çağırıp, yeni biçilmiş mantoları üzerinde deniyordu. Denise, omzundaki mantolarla ağır ağır yürüyüp yeni modelleri denerken (gösterirken), Pepe’nin (Denise’nin kardeşi) kırk frank tutan pansiyon parası bir türlü aklından çıkmıyordu. Bu tutarı akşama ödeyeceğine söz vermişti. (Sy:158)
Daha sonra iç çamaşırları bölümünde bir dram yaşandı. Müşteri kadınlardan biri alışveriş sırasında fenalık geçirmiş, satıcı kızın sarımsak koktuğunu ileri sürmüştü. Zavallı kızcağız hemen kapı dışarı edildi. Oysa yeterli oranda beslenemeyen, çoğunlukla aç kalan kızcağız, tezgahın arkasında bir dilim kuru ekmekle açlığını gidermeye çalışıyordu. Müdüriyet, özellikle müşteri şikayetlerine çok önem verirdi. Suçu sabit görülen bir memur kesinlikle bağışlanmaz, mağazaya zarar vereceği ya da diğer çalışanlara kötü örnek olacağı gerekçesiyle, en küçük kabahat bile işten atılma gerekçesi sayılırdı. Bu vicdansız uygulama karşısında kimse sesini çıkaramaz, herkes duruma boyun eğmek zorunda kalırdı. Bu panik havası, herkesin başını, rüzgarda sallanan yapraklar gibi titretirdi.(Sy:197)
Herkes kendi çöplüğünde caka satma derdinde. Aslında hepimiz bir sosyo-ekonomik sistem içinde bir taraftan arz eden, satıcı, pazarlayıcı, hizmet sunan rolündeyken, diğer yandan çeşitli ürünleri ve hizmetleri paramız karşılığında talep eden müşteri rolündeyiz.
&&&
Patron kazanırken bile tasarrufa gider. Bu
tasarrufun en kolayı ise işçiyi göndermektir: İşler yoğunlaştığı günlerde bile fazladan tek satış memuru alınmadı. Şu sıra tasarrufa gitmek, elemanlarının üçte birini sakağa dökmek gerekiyordu. Her zaman olduğu gibi, yine büyük balıklar küçük balıkları yutuyorlardı. (Sy: 195)
&&&
Tüketim tapınaklarının gönüllü müminleri kimler mi?
Mouret işaret ediyor:
(Mouret’in daha büyük yatırımlar için kredi desteği almak istediği) Baron’un bu öneriye aklı pek yatmamıştı ve bu yüzden de kabul etmiyordu.
“Kuşkusuz fikir cazip olabilir,” dedi. “Ne var ki, bu bir şair hayali. Böylesine muazzam bir katedrali doldurmak için müminleri nereden bulacaksınız?”
Mouret, önerisinin kabul görmemesi nedeniyle şaşkına dönümü gibi bir süre sessiz kalıp, fal taşı gibi açılan gözleriyle onu süzdü. Paranın kokusunu ta uzaklardan alabilen Baron gibi iş bilir bir maliyecinin böyle bir öneriyi kabul etmemesi akıl alacak şey miydi? Birden eliyle salondaki kadınları işaret edip, “Müminlerden kastınız müşteri ise, işte, şu salona bir bakın” dedi. (Sy:92)
&&&
Çapkın sermaye bakın kadınları nasıl tavlıyor;
Kendini sürekli yenileyen sermaye karşısında, biriken malların ucuza satılması, alıcıya güven veren markaların tercih edilmesi, bütün bunlar hep kadınlar için; mağazaların aralarında rekabet ederek paylaşamadıkları kadınlar için. Mağazalar, vitrindeki malların karşısında şaşkına dönen kadınların daha fazla dayanamadıklarını çok iyi bildikleri için, onları tuzaklarına çok kolay düşürüyorlardı. Evinin gereksinimleri için bir şeyler almaya öncelik veren aklı başında bir kadın bile, zarif ürünlerin cazibesi karşısında daha fazla dayanamayıp bir süre sonra her şeyi satın almaya kalkışacaktı. Bu durum satışları on katına çıkarıp lüksü halka da yayarak, tüketimi dehşetli bir şekilde tahrik ediyordu. Evin normal ihtiyaçlarını gideren kadınları gittikçe pahalılaşan lükse teşvik ediyor, moda delisi yapıyorlardı. Bu moda mağazaları, kadınlara yaltaklanıp onları pohpohlayarak etrafını çeviriyor, zaaflarında yararlanıp arzularını yerine getiriyor, adeta kendilerinin uyruğuna alıyor, ama aslında kaprislerinin kurbanı olan, her hevesini kanının son damlasına kadar ödemek zorunda kalan aşık bir kraliçe gibi karşılıyorlardı. (Sy:96)
(Mouret’in daha büyük yatırımlar için kredi desteği almak istediği) Baron’un bu öneriye aklı pek yatmamıştı ve bu yüzden de kabul etmiyordu.
“Kuşkusuz fikir cazip olabilir,” dedi. “Ne var ki, bu bir şair hayali. Böylesine muazzam bir katedrali doldurmak için müminleri nereden bulacaksınız?”
Mouret, önerisinin kabul görmemesi nedeniyle şaşkına dönümü gibi bir süre sessiz kalıp, fal taşı gibi açılan gözleriyle onu süzdü. Paranın kokusunu ta uzaklardan alabilen Baron gibi iş bilir bir maliyecinin böyle bir öneriyi kabul etmemesi akıl alacak şey miydi? Birden eliyle salondaki kadınları işaret edip, “Müminlerden kastınız müşteri ise, işte, şu salona bir bakın” dedi. (Sy:92)
&&&
Çapkın sermaye bakın kadınları nasıl tavlıyor;
Kendini sürekli yenileyen sermaye karşısında, biriken malların ucuza satılması, alıcıya güven veren markaların tercih edilmesi, bütün bunlar hep kadınlar için; mağazaların aralarında rekabet ederek paylaşamadıkları kadınlar için. Mağazalar, vitrindeki malların karşısında şaşkına dönen kadınların daha fazla dayanamadıklarını çok iyi bildikleri için, onları tuzaklarına çok kolay düşürüyorlardı. Evinin gereksinimleri için bir şeyler almaya öncelik veren aklı başında bir kadın bile, zarif ürünlerin cazibesi karşısında daha fazla dayanamayıp bir süre sonra her şeyi satın almaya kalkışacaktı. Bu durum satışları on katına çıkarıp lüksü halka da yayarak, tüketimi dehşetli bir şekilde tahrik ediyordu. Evin normal ihtiyaçlarını gideren kadınları gittikçe pahalılaşan lükse teşvik ediyor, moda delisi yapıyorlardı. Bu moda mağazaları, kadınlara yaltaklanıp onları pohpohlayarak etrafını çeviriyor, zaaflarında yararlanıp arzularını yerine getiriyor, adeta kendilerinin uyruğuna alıyor, ama aslında kaprislerinin kurbanı olan, her hevesini kanının son damlasına kadar ödemek zorunda kalan aşık bir kraliçe gibi karşılıyorlardı. (Sy:96)
Bu işletmede kadınların tanrıça olarak görülmesi Mouret için neredeyse tek amaç haline gelmişti ve bu tapınak gibi binayı sanki bunun için yaptırmıştı. Onun en temel taktiği buydu; kadını önce özentilerle büyülemek, sonra arzu ve tutkularını istismar ederek kendine bağlamak (…) Bu amacına ulaşmak için gece gündüz kafa yoruyor, yeni arayışlar içine giriyordu. Zarif kadınların yorulmamaları için, içi kadife kaplamalı iki asansör bile yaptırmıştı. Ayrıca, müşterilere meşrubat ve bisküvi gibi şeyler ikram eden bir büfe açmış ve bir de okuma salonu yaptırmıştı. Zevkle döşediği salona ünlü ressamların tablolarını da astırarak, adeta galeri havası vermişti. (Sy:288)
&&&
İnsanlar satın almaya nasıl yönlendirilir. Hangi
zaaflarımız okşanıyor. Alın size taktikler:
Kadınların ucuza hiç dayanamadıklarını, ihtiyaçları olmasa bile salt karlı bir iş yaptıklarına inandıkları için alışverişten kaçınmadıklarını gözlemlemiş, sistemini bu anlayış üzerine kurmuştu. Satılmayan malların fiyatını zamanla indiriyor, zararına bile olsa onları elden çıkarmaya bakıyordu. Satışları artırabilmek için başka bir yöntem daha bulmuş, kadının gönünü kazanmak için “Satılan mal geri alınmaz” uygulamasına son vermişti. Reyonlardaki satış görevlilerine, müşterileri iyi gözlemlemelerini, alacağı ürünle ilgili tereddütü olanlara, istediği ürünü alıp evine götürerek incelemesini, beğenmemesi halinde geri getirmesini önermelerini öğütlüyordu. Bu durumda kadınlar bol bol alışveriş yapacaklardı. Hatta, bir iade durumunda, aynı ürüne kısmi fiyat indirimi yapılarak, tekrar satılmasını da istiyordu. (Sy: 299,300)
Reyonları adeta yağmalayan müşteriler yavaş yavaş çekiliyorlardı. Kasaların önü kalabalıklaşmış, çil çil altınlar akmaya başlamıştı. Yolunduğunu sanan bazı müşteriler bir yandan bozguna uğramış gibi homurdanırken, bir yandan da arzularını engelleyemeyip otel köşelerinde zevklerini tatmin edenler gibi gizli bir utangaçlıkla hallerinden mennun görünüyorlardı. Onları böylesine tüketim düşkünü yapan Mouret idi. Cazip mallar yığması, özel indirimler yapması, iade kolaylıkları sağlaması, özellikle de yaptığı reklamlar kadınları çıldırtıyordu. Annelerin gönlünü de fethetmiş gibiydi ve onlara bir zorbanın hoyratlığıyla hükmediyordu. Yarattığı geçici hevesler yüzünden nice ocaklar sönüyordu. Kadınlar onun yaratıcı düşüncelerine yeni bir dinmiş gibi tapıyorlardı. İnançsız ruhlar artık bu mağazalarda teselli buluyordu. Kadınlar, eskiden bir kilise köşesinde geçirdikleri boş zamanını şimdi “Kadınların Cenneti”nde geçiriyorlardı. Mouret, mağazasına kilit vuracak olsa, mutlaka sokaklarda ayaklanma çıkar, ibadet etmeleri yasaklanan rahibelerin isyanı gibi bir şey yaşanırdı. Mouret, on yıldan beri onları lüks içinde yüzdürüyordu. (…) Mouret, bir kez daha kendini bu kadınların efendisi olarak gördü. Onlar, biçilmiş ekin gibi ayaklarının dibine dökülmüşlerdi sanki. (Sy;503,504)
Kadınların ucuza hiç dayanamadıklarını, ihtiyaçları olmasa bile salt karlı bir iş yaptıklarına inandıkları için alışverişten kaçınmadıklarını gözlemlemiş, sistemini bu anlayış üzerine kurmuştu. Satılmayan malların fiyatını zamanla indiriyor, zararına bile olsa onları elden çıkarmaya bakıyordu. Satışları artırabilmek için başka bir yöntem daha bulmuş, kadının gönünü kazanmak için “Satılan mal geri alınmaz” uygulamasına son vermişti. Reyonlardaki satış görevlilerine, müşterileri iyi gözlemlemelerini, alacağı ürünle ilgili tereddütü olanlara, istediği ürünü alıp evine götürerek incelemesini, beğenmemesi halinde geri getirmesini önermelerini öğütlüyordu. Bu durumda kadınlar bol bol alışveriş yapacaklardı. Hatta, bir iade durumunda, aynı ürüne kısmi fiyat indirimi yapılarak, tekrar satılmasını da istiyordu. (Sy: 299,300)
Reyonları adeta yağmalayan müşteriler yavaş yavaş çekiliyorlardı. Kasaların önü kalabalıklaşmış, çil çil altınlar akmaya başlamıştı. Yolunduğunu sanan bazı müşteriler bir yandan bozguna uğramış gibi homurdanırken, bir yandan da arzularını engelleyemeyip otel köşelerinde zevklerini tatmin edenler gibi gizli bir utangaçlıkla hallerinden mennun görünüyorlardı. Onları böylesine tüketim düşkünü yapan Mouret idi. Cazip mallar yığması, özel indirimler yapması, iade kolaylıkları sağlaması, özellikle de yaptığı reklamlar kadınları çıldırtıyordu. Annelerin gönlünü de fethetmiş gibiydi ve onlara bir zorbanın hoyratlığıyla hükmediyordu. Yarattığı geçici hevesler yüzünden nice ocaklar sönüyordu. Kadınlar onun yaratıcı düşüncelerine yeni bir dinmiş gibi tapıyorlardı. İnançsız ruhlar artık bu mağazalarda teselli buluyordu. Kadınlar, eskiden bir kilise köşesinde geçirdikleri boş zamanını şimdi “Kadınların Cenneti”nde geçiriyorlardı. Mouret, mağazasına kilit vuracak olsa, mutlaka sokaklarda ayaklanma çıkar, ibadet etmeleri yasaklanan rahibelerin isyanı gibi bir şey yaşanırdı. Mouret, on yıldan beri onları lüks içinde yüzdürüyordu. (…) Mouret, bir kez daha kendini bu kadınların efendisi olarak gördü. Onlar, biçilmiş ekin gibi ayaklarının dibine dökülmüşlerdi sanki. (Sy;503,504)
&&&
Çocuklarımız, elindeki balonlarla ücretsiz reklam
oyuncularıdır. Küçük ikramlar ve indirimler büyük bedeller ödettirir:
Böylece kadınlara son darbesini vurmuş
oldu. Ucuza satın almak, tüccara madik atmak arzusunu tahrik ederdi. Kurnaz
Mouret, kadın psikolojisinden çok iyi anlardı. Neşeli bir tavırla, “Biz her
şeyi zararına satıyoruz” dedi. (Sy:101)
Mouret’nin esas uygulamalarından biri
de, ciddi, ağırbaşlı ve evine düşkün kadınları, çocukları aracılığıyla kendine
bağlamasıydı. Gücünü ve duygularını açığa vurmaktan hiç çekinmezdi. Anneleriyle
birlikte mağazaya gelen çocuklar için de reyonlar açmıştı ve onlara şeker ya da
çikolata gibi şeyler ikram ederdi. Alışveriş yapan her kadına ve çocuğa renkli
balonlar verirdi. Bu iri balonların üzerinde koca harflerle mağazasının adı
yazılıydı. Çocukların ellerinde uçuşan balonlar sokaklarda önemli bir reklam aracı
oluyordu. (Sy:299)
(…) Mağazaya akın eden kadınlar,
fethedilmiş bir ülkedelermiş gibi muzaffer bir edayla dolaşıyor, yorgunluktan
bitkin düşmüş satış görevlilerini tutsakları gibi kullanıyorlardı. Kendilerini
zalim bir saltanatın baskısı altında hisseden görevliler ezildiklerini
düşünüyor ve üzülüyorlardı. (…) Az önce yaptığı masrafları biraz olsun
dengelemek isteyen Madam Bourdelais, çocuklarını bir kez daha büfeye götürerek
bedava meşrubatlar içiriyordu. Müşteriler, kıtlıktan çıkmışlarcasına büfeye saldırıyorlardı.
Çocuklar meşrubat içerken, büyükler de beleş Malaga şarabı içiyordu. (…) (Sy:
334)
&&&
Tüketim tutkusu da bir çeşit bağımlılıktır. Çok acil
tedavi edilmesi gerekiyor:
“Lüks giyime karşı besledikleri açlığı
gidermek için böyle davranıyorlardı. Giyim kuşama kendilerini öyle
kaptırmışlardı ki, buna hayat damarlarında dolaşan kan kadar gereksinim
duyuyorlardı” (Sy: 96)
Saat beş olmuş, artık satışların sonuna doğru gelinmişti. Tüketim tutkunu Madam Marty ile kızı, yorgunluktan bitkin düşmelerine rağmen mağazadan bir türlü ayrılamıyor, büyük bir istekle reyonları dolaşmaya devam ediyorlardı. Mağazanın kapanış saatleri, reklamların coşkusuna kapılarak kendilerini kaybeden kadınların saati gibiydi. Gazete ilanları için ödenen altmış bin frank, duvarlara yapıştırılan on binlerce afiş, dağıtılan iki yüz bin kataloğun tüm masrafları karşılanmıştı artık. Mouret sonuçtan memnundu: Buluşları kadınları hayran bırakmıştı. Fiyat kırmalar, satılan ürünleri geri almalar, aldatıcı küçük hediyeler, tekrarlanan ince buluşlar. Bunların hepsi Mouret’nin yaratıcılığını gösteriyordu. (Sy: 335)
Saat beş olmuş, artık satışların sonuna doğru gelinmişti. Tüketim tutkunu Madam Marty ile kızı, yorgunluktan bitkin düşmelerine rağmen mağazadan bir türlü ayrılamıyor, büyük bir istekle reyonları dolaşmaya devam ediyorlardı. Mağazanın kapanış saatleri, reklamların coşkusuna kapılarak kendilerini kaybeden kadınların saati gibiydi. Gazete ilanları için ödenen altmış bin frank, duvarlara yapıştırılan on binlerce afiş, dağıtılan iki yüz bin kataloğun tüm masrafları karşılanmıştı artık. Mouret sonuçtan memnundu: Buluşları kadınları hayran bırakmıştı. Fiyat kırmalar, satılan ürünleri geri almalar, aldatıcı küçük hediyeler, tekrarlanan ince buluşlar. Bunların hepsi Mouret’nin yaratıcılığını gösteriyordu. (Sy: 335)
&&&
Harcanıp gidiyor ömür dediğin:
(…) “Aman tanrım!” diye çığlık attı.
“Dantellere dayanamıyorum. Ne güzel şeylerdir bunlar! İçeri girdiğimde bütün
mağazayı satın alasım geliyor.” (…) “Yirmi altı metre, metresi bir Frank’a
satılıyordu. Dayanamayıp onu da satın aldım” (…) dedi ve “Tam o anda gözlerini
kaldırdı. Karşısında dehşete kapılmış gibi sararan kocasını fark etti. Adam
daha da sararmış görünüyordu. Bütün varlığının, zar zor kazandığı parasının
talan edildiğini gören bir çaresizin hüzün dolu görüntüsünü almıştı. Karısının
her dokunduğu dantel onun için bir felaket sayılıyordu. Laf anlamaz
öğrencilerle ders yapması, yağmur çamur demeden bir dersten diğerine koşması
canını sıkıyordu. Hayatındaki bütün gayretleri, aile içi sorunların yarattığı
cehennemi bir rahatsızlığın sonucu boşa gidiyordu (…)” Adamın, (…) karısının bu
konuda serbest olduğunu söyledi. Fakat bu dantel meselesi aklına geldikçe
sırtından aşağı buz gibi terler iniyordu. O sırada Mouret (mağaza sahibi) büyük
alışveriş merkezlerinin refahı artırdığını, ekonomiye katkıda bulunduğunu, orta
sınıfı geliştirdiğini söyleyince tepesi attı. Ona öfke dolu gözlerle baktı. Bu
bakış karşısındaki düşmana saldırmak cesareti gösteremeyen, çekingen ve
üzüntüye düşmüş bir adamın öfkeli bakışıydı. (Sy:103,104)
&&&
Ve diğer acı sosyal meseleler:
Ciğeri beş para etmez insanlar büyük
paralar kazanırlarken, büyük yetenekler yerlerde sürünüyordu. Veznedarlar
patronlarının mallarını satın alıyorlardı. Demek ki artık her şey ters yüz
olmuştu. Ailenin de bir anlamı kalmamıştı. Evinde, sıcak sıcak ocağının önünde
çorbasını kaşıklamak varken, insanlar otellerde kalıyorlardı. (Sy: 283)
&&&
Paranın ve paranın sağladığı gücünde elde edemeyeceği
şeyler vardır. Ancak, siz yine de parayı ve gücü çok küçümsemeyin, yoksa hayal
kırıklığı yaşarsınız:
Paris’in en büyük satış mağazalarından
birinin sahibiydi ve milyonlarca frank parası vardı. Ama Denise kendisini
reddettiği sürece bütün bu servetin bir anlamı yada önemi yoktu! (Sy:419)
Denise aklına geldikçe, bu muazzam müesseseyi dolaşmanın da bir anlamı kalmazdı. Mal, mülk, para, şöhret, kadın artık onun için bir anlam taşımıyor, her şeyin boş olduğunu düşünüyordu. Başına musallat olan tutku bir türlü kendisini terk etmiyordu. İktidar gücünü seyrettikçe, reyonları gördükçe, müessesesindeki çalışanlar ordusuna baktıkça, bu gücünün pek yapay olduğu kanaatine varıyordu. Avrupa’nın her yerinden siparişler yağmasına, mal sürümü artmasına, kasası parayla dolmasına rağmen mutlu değildi. Zihni karışık düşüncelerle doluydu ve kulakları “HAYIR” nidasıyla çınlıyordu. (Sy: 422)
Kolay, hareketli olay örgüsü ve merak uyandıran bir yanı yok kitabın. Klasikleri okumaktan zevk alıyor ve bu meseleler hakkında çok daha fazlasını merak ediyorsanız kitabı alıp okuyun derim. Ben bu kitabı ilgi alanıma da girdiği için beğenerek okumuştum. Muhtemelen, daha sonra farklı bir çevirisinden (bu çeviride bir sıkıntı yaşamadım) de tekrar okuyacağım.
Başka bir yazıda görüşmek üzere hoşça kalın.
Denise aklına geldikçe, bu muazzam müesseseyi dolaşmanın da bir anlamı kalmazdı. Mal, mülk, para, şöhret, kadın artık onun için bir anlam taşımıyor, her şeyin boş olduğunu düşünüyordu. Başına musallat olan tutku bir türlü kendisini terk etmiyordu. İktidar gücünü seyrettikçe, reyonları gördükçe, müessesesindeki çalışanlar ordusuna baktıkça, bu gücünün pek yapay olduğu kanaatine varıyordu. Avrupa’nın her yerinden siparişler yağmasına, mal sürümü artmasına, kasası parayla dolmasına rağmen mutlu değildi. Zihni karışık düşüncelerle doluydu ve kulakları “HAYIR” nidasıyla çınlıyordu. (Sy: 422)
Kolay, hareketli olay örgüsü ve merak uyandıran bir yanı yok kitabın. Klasikleri okumaktan zevk alıyor ve bu meseleler hakkında çok daha fazlasını merak ediyorsanız kitabı alıp okuyun derim. Ben bu kitabı ilgi alanıma da girdiği için beğenerek okumuştum. Muhtemelen, daha sonra farklı bir çevirisinden (bu çeviride bir sıkıntı yaşamadım) de tekrar okuyacağım.
Başka bir yazıda görüşmek üzere hoşça kalın.
Yunis ELMAS
Kadınların Cenneti; Emile ZOLA
(Alıntılar bu kitaptan yapılmıştır)
Telos Yayınları 510 Sayfa.
Kadınların Mutluluğuna; Emile ZOLA
Payel Yayınları 498 Sayfa
(Alıntılar bu kitaptan yapılmıştır)
Telos Yayınları 510 Sayfa.
Kadınların Mutluluğuna; Emile ZOLA
Payel Yayınları 498 Sayfa
Güzel tanıtım olmuş eline saglik
YanıtlaSilYorum ve ziyaretiniz için teşekkür ederim .
Silmaalesef tam bir altta kalanın canı çıksın dünyasında yaşıyoruz...hepimizin işi çok zor...
YanıtlaSilÖyle maalesef. Yorum ve ziyaretiniz için teşekkürler.
SilBugün eve geldi bir tamirci ve bir saatlik iş yapmasının karşılığında 150 tl aldı.Kitapta da yaptığınız alıntıyla çağrışım yaptı ben de.Eğitimli dediğimiz insanlar ise iş bulamıyor :( Sistemin garip bir ironisi bu:(
YanıtlaSilÜlkemizde maalesef eğitimli olmak hem vasıf kazandırmıyor hem de gelir. Yorum ve ziyaretiniz için teşekkürler.
SilYorumlanması gittikçe zor bir dünyada yaşıyoruz... cidden zor ...Kaleminize sağlık 😊
YanıtlaSilYorum ve ziyaretiniz için teşekkür ederim.
Silmüdür destan yazmışın fatihin mühürü eksik yazıyla ilgili yorum yok çünkü okuyunca yorum yapacağım sen yazmışsın bizde okuyucağız mecbur :)
YanıtlaSilOkur ve inşallah beğenirsiniz.
SilEvet bitti artık herşeyi paket halinde sunuyorlar bugün avm değil marketler bile herşeyi satmaya başladı araba lastiği bile oluyor bazen ayrıca o üzrine hiç yakışmayan giysileri süper oldu demiyorlar mı diyorum ki alacağın yüzdelği ben vereyim doğruyu konuş kızarlıyor tabii :) gel % 60 artı % 10 artı %3 indirim var kanmayın etiklerin en altına bakın fiyat yine aynı :)
YanıtlaSilOyuna geliyoruz, farkında değiliz. Yorum ve katkınız için teşekkürler.
Silben teşekkür ederim
Silbunların önüne geçilemez artık. dünya geriye dönemeyecek şekilde gidiyor :)
YanıtlaSilKeşke öyle olmasa. Yorum ve ziyaretiniz için teşekkürler.
SilTLC'de "Kupon Tutkunları" mı ne öyle bir program vardı, o geldi aklıma yazınızı okurken.
YanıtlaSilCidden tüketim çılgınlığı bir hastalık ve tedavi edilmesi şart, özellikle bu zamanda.
Gösterişci bireylerde bu hastalık bulaşıcı bir hale bürünüyor ve tedavisi daha da zorlaşıyor. Yorum ve ziyaretiniz için teşekkürler.
SilMerhabalar, bloğunuzu yeni keşfettim farklı bir tarz olmuş ve gerçekten harika attığınız her adımda başarılı olmanız dileğiyle.
YanıtlaSilBende sizi blogspot uzantılı siteme bekliyorum, ismime tıklayarak uğrıyabilirsiniz.
TEKRARDAN BAŞARILAR.
Yorum ve ziyaretiniz için teşekkür ederim. Blogunuzu ziyarette bulundum. Başka yayınlarda da görüşmek üzere.
SilTavukların ve tilkilerin aynı kümes içinde birbirleriyle rekabet ettiği bu sistemde adalet nasıl sağlanabilir ki... Haksız rekabetlerin ve tüketim çılgınlığının had safhaya ulaştığı bu devirde yaşamak gerçekten zor... Teşekkürler bu güzel yazı için. Bu arada ben ve duodiyet sizi mimledik. Birbirimizden habersiz ikimiz de sizi mimlemişiz. Haberiniz olsun :)
YanıtlaSilBloguma gösterdiğiniz ilgi için çok teşekkür ederim .
SilKapitalizm artık sadece kadınları ve çocukları etkilemiyor maalesef daha da kötüleşiyor her şey
YanıtlaSilHayatımızın her köşesini kuşatmış durumda maalesef. Yorum ve ziyaretiniz için teşekkürler.
SilCok güzel bircemile zola kitabidir aslinda. Ama kapitalizm tuzaklari hayatimizin her aninda var ve olacak. Güzel tespitler olmus 😊
YanıtlaSilTuzaklara sürekli düşen avlar gibiyiz. Yorum ve ziyaretiniz için teşekkür ederim.
SilAlıntıları yorumlamanız çok güzel olmuş. Özellikle şuan için yılbaşı indirimleri vs diyerek AVM'lere çekilen bir yanımız varken epey ilgimi çekti kitap,teşekkür ederim :)
YanıtlaSilUmarım okur ve beğenirsiniz. Yorum ve ziyaretiniz için teşekkürler.
SilGerçekten böyle toplumsal aksaklıklara dikkat çeken yazıları çok severim. Kaleminize sağlık.
YanıtlaSilYorum ve ziyaretiniz için teşekkür ederim .
SilZola varsa okunur :D iyi yıllar
YanıtlaSilÇok haklısınız. Yorum ve ziyaretiniz için teşekkür ederim.
SilDeğerli kitap tanıtımı ve tavsiyeniz için teşekkürler.
YanıtlaSilYorum ve ziyaretiniz için ben teşekkür ederim .
SilYorumunuz ve katkınız için teşekkür ederim.
YanıtlaSilMerhaba, kadınların alışveriş tutkusu , çocuklara verilen balonların reklam aracı olması .. sonunda paraya para demeyen denise ama mutsuz.. Müthiş bir klasik .. Yaşadığımız dünya da neler olduğunu görmek güzel :)) Yazınızı biraz gecikmeli de olsa okudum .. bana göre çok güzel bir paylaşım ..
YanıtlaSilKitap ve paylaşım hakkındaki düşünceleriniz için teşekkür ederim.
SilMerhaba. Siz bunları yazalı çok olmuş ama ben lise 1 öğrencisiyim ve kitabı yeni bitirdim. Edebiyat hocamızın isteği üzerine sınıf arasında bir panel yapacağız bu kitapla ilgili ve benim konum mekan ve zaman. Yani mesela mekan nasıl tasvir edilmiş veya kişilerin üstünde etkisi vb. Ve bunu ilk defa yapacağım nasıl başlayacağımdan ve nasıl örnekler vereceğimden emin değilim. Azıcık da olsa yardımcı olabilir misiniz? Sadece konuşma girişiyle ilgili de olabilir.
YanıtlaSilKitabı okuyalı çok zaman oldu. Okurken daha çok iktisadi meselelere dair yerleri not almıştım. Bu yüzden sorunuza yardımcı olmam zor. Ancak şunu söyleyebilirim: Kadınların Cenneti mağazası dönemine göre oldukça şatafatlı albenili bir mağaza. Nitekim, Denise de Parise ilk geldiğinde bu mağazanın vitrinlerindeki şatafata hayran olmuş, daha sonra da amcasının küçük manifatura dükkanına gittiğinde aradaki farkı görmüştür. Mekanın görkemi şüphesiz tüketici davranışı üzerinde tahrik edici bir etkiye yol açtığı için bir çok bayan bu mağazada bilinçsiz bir şekilde tüketim yapmaktan kendini alıkoyamamıştır. Bu büyük mağazalar, küçük mağazalarında iflasına yol açmıştır.
SilZaman olarak, 1900 lü yılların başlarında yazılmış bir roman ve o yıllarda büyük alış veriş merkezlerinin yeni yeni açıldığı yıllar. Kitabın en güzel yanı, iktisadi ve sosyal meselelere dair dünden bugüne söyleyeceği sözlerin olmasında yatıyor.