16- SAATÇİ İBRAHİM EFENDİ TARİHİ / ELVAN KAYA AKSARI

Saatçi İbrahim Efendi Tarihi; “Devlet karşısında var olmaya çalışan bir sanat erbabının, anlatının hurafeleriyle lezzetlendirilmiş gerçek hikâyesi. Gönüllü getto hayatı yaşayan küçük insanın mahremine, devletin gölgesi düşünce ne olur? Olsa olsa roman olur. İbrahim Efendi; müfredatlarda adı geçmeyen, tarihi şahsiyetler ansiklopedisinde bulamayacağınız, sigortasız, Diyojenvari bir karakter. Tek sosyal güvencesi, akrep ve yelkovan. Tik tak, tik tak, tik tak...”

Yazarı Elvan Kaya Aksarı ve Vacilando Kitap ile ilk kez karşılaştım. Kitabın ismi, tasarımı, arka kapak yazıları ilgimi çektiği için okumaya karar verdim.

87 sayfalık Saatçi İbrahim Efendi’nin tarihi, okuyucusunu zaman felsefesi, akıl ve din ilişkisi, iş bilir memurlar üzerinden kamu kurumlarının işleyişi, bireyin devlet karşısında acizliği gibi meselelerin içine çekmeyi başarıyor.

***

İbrahim Efendi kendisi için; "Ben yetmişe merdiven dayamış bir adamım, devletle hiçbir bağım yoktur. Doğunca bir kafa kâğıdı verildi, işte devletle olan tüm ortaklığım bu kadardır. Askerliğe elverişli olmadığım için çürüğe çıkardılar. Ne sigorta bilirim ne emeklilik. Huzurum da keyfimde devletin bana ilişmemesindendir.” (s.43) diyor.

Her yanı pas ve koku sarmış, elektriği suyu olmayan, insanın rahatça yatıp uzanamayacağı büyüklükte bir baraka İbrahim Efendi’nin hem işyeri hem yatakhanesi. Kapısı camiye baksada, bayram namazı dâhil hiçbir dini çağrıya kulak vermez, eller görsün diye cami cemaatinden olmayı düşünmez, seküler profilinden ödün vermez biri. 

Cami imamı Ahmet hoca, çaycı Medeni, kitapçı Eyüp, berber Hüseyin onun ahbapları, komşu esnaflar ve cami kıraathanesinin müdavimleri sosyal çevresi. Mahalle eşrafı saatlerini tamir ettiği müşterileri. Kendisi saat takmaz. Tamir ettiği saatleri TRT 3 e göre ayarlar. Fazla gideri olmayan geçimini bu işten sağlar.

Kendini zamanın talebesi sayan, Sokrat öncesi İyonlu doğa filozoflarının zaman felsefesi konusundaki algılarını anlayabilmek için kitap isteyen, Heraklit’in bir daha girilmez dediği akarsu beni heyecanlandırıyor diyen, kitapçı Eyüp’un "yıkanmaya yunağı yok, caminin gasilhanesinde yıkanıyor ama Heraklit’in yıkandığı akarsuya kafa yoruyor" (s.18) dediği, kıraathanede yakaladığı gazeteleri son cümlesine kadar hatmeden, gelecek kaygısı gütmeyen, kimseye zararı dokunmayan kambur, kitapsever dervişane biri.

Hayat böyle devam eder mi, etmez elbet. İbrahim Efendinin korktuğu şey başına gelir. Şimdi adını bile öğrenemediği resmi kurumlar arasında mekik dokuyacağı (s.79) hayatını toptan değiştirecek bir serüven içinde bulur kendini.

***

“İnsanlar, öncesiz çağlardan beri kendilerine benzemeyenlere karşı hazımsızlık geliştirmişlerdir. Medeniyet, bu sindirim hastalığını tedavi etmek hususunda hala acizdir” (s.46)

Bu sindirim hastalığına yakalanmış, isminin gizli kalmasını istesede ilk sayfalardaki bir tartışmadan hatırladığımız Bilal tarafından, toplum huzuru, mahalle sükûneti, kamu nizamı gözetilerek kutsal vatandaşlık görevi üstlenilince, yine aynı hastalıktan muzdarip Aydın adındaki bir kamu görevlisi sosyal inceleme yapmak üzere görevlendirilir. 

İhbar eden de, görevlendirilen de, bir kez olsun İbrahim Efendi'ye bile isteye tercih ettiği yaşam tarzıyla mutlu olup olmadığını sormaz, sorsa da alacağı cevabı önemsemez, onu anlamaya gayret etmez.

Tecrübeli mesai arkadaşlarının “Adam hayatından memnunsa ve kimseye de bir zararı yoksa elleşme, bu saatten sonraki tebdili mekân onun için hayırlı olmaz” (s.48) uyarılarına kulak tıkayan Aydın, daha fazla soruşturmaya gerek görmeden müşahede altında tutulmasında fayda görüp barakanın kapısına dayanınca, Saatçi İbrahim Efendinin Tarihi içinde kötü adam olarak yerini alır.

İbrahim Efendi, gölge etmeyin başka ihsan istemez desede, etrafında tanıdık kimseyi göremeyince, Aydın'ın gizlemeye çalıştığı “Ruh ve Sinir Hastalıkları” ibaresinin yer aldığı kâğıda ve polisin “Devlet senin bakımını ve barınmanı üstlendi. Toparlan gidiyoruz” emrine boyun eğmek zorunda kalır. “Bıraksalar keyifle ve afiyetle ömrünü pas renkli küfesinde tamamlayacaktı ama Diyojen’in suratına devletin gölgesi vurmuştu bir kere.” (s.58) 

Polis arabasına bindirilip götürülürken İbrahim Efendi; "Saltanat kayığıyla payitahtı terk eden devrik padişah kadar mahzundu. Küçük insanın büzüşme devri başlamıştı” (s.59)

***

Bu işin sonu nereye varır derseniz, kitabı okuyacak olanlara haksızlık etmek istemem. Ancak, merak edenler için yanında bir kol saati bile götürmeyen semtin en eski saatçisi İbrahim Efendi’den geriye kalan yegâne şeyin, adı lazım olamayan bir devlet kurumunun arşivinde saklanan pasif klasörlerin içindeki dosya, arkasından üretilen efsaneler, ağzından duyduğumuz son kelimesi “Kambur felek” di diyebilirim.

***

İbrahim Efendi, hastalığını kendinden başka kimsenin fark etmediği, gölgesinde serinleyenlerin çare aramak için gayret göstermediği, semtin yaşayan tarihi çınar ağacı gibiydi benim için. Polis zoruyla götürülürken, onca yıl hoşbeş ettiği kimse yoktu etrafında. Geride bıraktığı kulübesine de kimsenin sahip çıkmaması, ne kadar inkâr etsem de “bireyin yalnızlığı” nı kabule zorluyor beni.

***

İbrahim Efendinin ağzından aktarılan "devlet" ile ilgili ifadelerin çoğuna katılmamakla birlikte; bir sabah uyandığında hangi suçtan dolayı tutuklandığını bir türlü anlayamayan Kafka’nın Dava adlı romanındaki Josef K.’nın absürt durumunu ve Mevville'nin "yapmamayı tercih eden" Katip Bartleby'ini hatırlatan, arka kapak yazısından ve yazarın bir röportajından gerçek bir hikâye karakteri olduğunu, hatta bu kitabın da kendisine ulaştırıldığını sandığım, Saatçi İbrahim Efendinin Tarihine siz de bir bakın derim.

Yorumlar

  1. Güzel bir kitaba benziyor. Yaşanmış bir hikaye olması ve kitabın, baş kahramana gönderilmesi ilgi çekici. Hoşuma giden "kambur felek" tabiri, karakterin yaşamına dair pek çok şeyi özetliyor sanki. Emeğinize sağlık Yunis Bey. Hayırlı ramazanlar dilerim 😊🤚

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eleştirdiğim yanları olsa da kitap güzel. Yazar kitabın arka kapak sayfasında "bir sanat erbabının, anlatının hurafeleriyle lezzetlendirilmiş gerçek hikâyesi" diyor. Size de hayırlı ramazanlar.

      Sil
  2. hımmm ben de hiç duymadım, okunurmuş, not aldım saol :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okur ve beğenirseniz iyi ki kitaplara kaçanlara bakmışım dersiniz

      Sil

Yorum Gönder

EN ÇOK OKUNANLAR

GİDEBİLECEĞİ BİR YERİ OLMALI İNSANIN

KİTAPLARA KAÇANLAR

3- KELEBEK VE DALGIÇ / JEAN DOMINIQUE BAUBY

1- İVAN İLYİÇ'İN ÖLÜMÜ / TOLSTOY

BAZEN KAYBEDERKEN KAZANIRSIN (FİLM; AŞKIN GÜCÜ / WHAT DREAMS MAY COME)

4- YABAN / YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU