1- İVAN İLYİÇ'İN ÖLÜMÜ / TOLSTOY
Her şey yolunda gidiyor sanılırken küçük bir ağrıyla düşüyor maskeler. Tam tepeye çıktım derken tepetaklak düşüvermek. Ziyan edilmiş bir ömür. İvan İlyiç’in hayatının özeti bu.
Ne okuyayım diye soranlara ilk tavsiye ettiğim kitaplardan biridir, "İvan İlyiç'in Ölümü". Tolstoy tarafından 1886 yılında yazılmış olan bu eserin, içerdiği psikolojik ve sosyal tahlillerle günümüz insanına da söyleyecek çok sözü var şüphesiz.
Ne okuyayım diye soranlara ilk tavsiye ettiğim kitaplardan biridir, "İvan İlyiç'in Ölümü". Tolstoy tarafından 1886 yılında yazılmış olan bu eserin, içerdiği psikolojik ve sosyal tahlillerle günümüz insanına da söyleyecek çok sözü var şüphesiz.
Kitabı elimize
alır almaz, ilk sayfada şok edici bir
sonla karşılaşıyoruz: Piort İvanoviç, gazeteyi gözden geçirirken;
“Baylar,” dedi. “İvan İlyiç ölmüş.”(1)
"Bu ölüm herkeste, görevlerde yapılması ihtimali olan değişikliklerle ilgili düşüncelerin yanı sıra, yakın bir dostun ölümünü duyan herkesin hissettiği gibi, ölenin kendisi değilde başkası olması sevincini uyandırmıştı.”(2)
İvan İlyiç’in sözde yakın dostları olan meslektaşlarında ölüm haberinin ilk etkisi, iş yerindeki yeni terfileri nasıl etkileyeceği üzerine olur. Küçük oğlu ve hizmetçisi Gerasim dışında, eşi ve kızı bu ölümden pek fazla etkilenmezler. Praskovya Fedorovna, kocasının ölümünden dolayı çok büyük acılar hissetmez, belki eve girecek gelirin biraz azalacağı için üzülecektir o kadar. İlk kaygısı, kocasının ölümü üzerine devletten daha fazla nasıl para koparabileceği üzerinedir. Gösterişli partilerde boy göstermekten hoşlanan kızı Liza'nın ise esas üzüntüsü, yakında yapılacak olan evlilik planını sekteye uğraması ve mutluluğuna gölge düşürmesi ihtimali yüzündendir.
"Bu ölüm herkeste, görevlerde yapılması ihtimali olan değişikliklerle ilgili düşüncelerin yanı sıra, yakın bir dostun ölümünü duyan herkesin hissettiği gibi, ölenin kendisi değilde başkası olması sevincini uyandırmıştı.”(2)
İvan İlyiç’in sözde yakın dostları olan meslektaşlarında ölüm haberinin ilk etkisi, iş yerindeki yeni terfileri nasıl etkileyeceği üzerine olur. Küçük oğlu ve hizmetçisi Gerasim dışında, eşi ve kızı bu ölümden pek fazla etkilenmezler. Praskovya Fedorovna, kocasının ölümünden dolayı çok büyük acılar hissetmez, belki eve girecek gelirin biraz azalacağı için üzülecektir o kadar. İlk kaygısı, kocasının ölümü üzerine devletten daha fazla nasıl para koparabileceği üzerinedir. Gösterişli partilerde boy göstermekten hoşlanan kızı Liza'nın ise esas üzüntüsü, yakında yapılacak olan evlilik planını sekteye uğraması ve mutluluğuna gölge düşürmesi ihtimali yüzündendir.
"Hastalığının üçüncü ayında başta kendisi olmak üzere İvan İlyiç’in karısı, kızı, oğlu, hizmetçiler, dostlar ve doktorlar, onun başkalarını ancak bir yönden ilgilendirdiğini biliyorlardı artık. Bu, onun ortadan ne zaman kalkacağını, etraftaki canlıları varlığıyla tedirgin etmeye ne zaman son vereceğini, kendisinin de çektiklerinden ne zaman kurtulacağını bilmekten ibaretti.”(3)
İvan İlyiç,
kamuya göre, toplum nezdinde, sürekli yukarı çıkmış ve yükseldiği ölçüde de hayattan uzaklaşmış, geliri artınca ilk işi
akrabalarından ve eski muhitinden ayrılmak olmuştur. Gösterişli davetlere, mesleğinde ilerlemeye gösterdiği özeni ve önemi ailesine göstermemiştir. Yargıç koltuğunda sanıklara yaptığı
resmi muamelelerin aynısını, kendisine hastalığı süresince doktorlar
yapmıştır. İvan İlyiç, sağlığında ne ekmişse, hasta olduğunda onu
biçmiştir.
"Kalabalık şehirde, dost, aile kalabalığı arasında olduğu halde; ne deniz dibinde, ne de yeryüzünde benzeri olmayan korkunç yalnızlığı içinde İvan İlyiç son zamanlarda yüzünü kanepenin arkalığına çeviriyor, ancak (çocukluğunda duran) geçmişin hayaliyle yaşıyordu.”(4)
"Kalabalık şehirde, dost, aile kalabalığı arasında olduğu halde; ne deniz dibinde, ne de yeryüzünde benzeri olmayan korkunç yalnızlığı içinde İvan İlyiç son zamanlarda yüzünü kanepenin arkalığına çeviriyor, ancak (çocukluğunda duran) geçmişin hayaliyle yaşıyordu.”(4)
İvan İlyiç hasta
yatağında, "Hayat, çoğalan bir yığın ıstırap, daima artan bir hızla sona,
en korkunç ıstıraba doğru tepetaklak inmektir: “Ben de iniyorum,”(5) diye düşünmeye başlar. Ağzın tadı kaçıp da ölümle yüzleştikten sonra,
yaşadığı hayatın, ailesi ve sosyal çevresi ile kurduğu ilişkilerin ne kadar
temelsiz olduğunu, saygınlık, gösteriş, statü, servet, başkaları tarafından
beğenilmek gibi peşinden koştuğu ve ömrünü harcadığı bu şeylerin sel üstünde
kalan köpük misali elinden nasıl akıp gittiğini, yavaş yavaş ve acı
çekerek fark eder.
İvan İlyiç'in
çektiği manevi acılar, maddi acılarından çok daha büyüktür. “Ya bütün
hayatım, yaşadığım bilinçli hayat gerçekten gerektiği gibi değil idiyse?”(6) diye sorular sorar kendi kendine. Çektiği ıstırabın asıl sebebi de
buydu; "Görevi, hayatının kuruluşu, ailesi, toplumla ve memuriyetle
olan ilgileri temelden yanlış olabilirdi.”(6)
İvan İlyiç’in başına gelenlere tanık olunca, taziye evine gelen Piort İvanoviç gibi, “Üç gün üç gece ıstırap çektikten sonra ölüm! Bunlar şimdi, her an benimde başıma gelebilir,”(7) diye düşünmekten okuyucu da kendini alamıyor ister istemez. Bu can sıkıcı durumdan kaçmanın en kolay yolunu da yine Piort İvanoviç gösteriyor bize: “Bu, İvan İlyiç’in başına gelmişti. Piort İvanoviç’in başına böyle bir şeyler gelmemeliydi, gelemezdi! (...)", "Sanki ölüm yalnız İvan İlyiç’e mahsustu, kendisiyle hiçbir ilgisi yoktu.”(7)
İvan İlyiç’in başına gelenlere tanık olunca, taziye evine gelen Piort İvanoviç gibi, “Üç gün üç gece ıstırap çektikten sonra ölüm! Bunlar şimdi, her an benimde başıma gelebilir,”(7) diye düşünmekten okuyucu da kendini alamıyor ister istemez. Bu can sıkıcı durumdan kaçmanın en kolay yolunu da yine Piort İvanoviç gösteriyor bize: “Bu, İvan İlyiç’in başına gelmişti. Piort İvanoviç’in başına böyle bir şeyler gelmemeliydi, gelemezdi! (...)", "Sanki ölüm yalnız İvan İlyiç’e mahsustu, kendisiyle hiçbir ilgisi yoktu.”(7)
Ancak, bu
mantığı daha önce İvan İlyiç’te yürütmüştü:
“Gaius bir insandır. İnsanlar ölümlü olduklarına göre Gaius da
ölümlüdür,” Gaius, sıradan bir insan olduğu için bu hüküm doğruydu. Ama İvan
İlyiç, Gaius olmadığı gibi sıradan bir insan da değildi. O, öteden beri
bambaşka, herkesten apayrı bir varlıktı. O, vaktiyle annesi ve babasıyla, Mitya
ve Volodya kardeşleriyle, oyuncaklarıyla, arabasıyla, dadısıyla, sonra da
Katenka ile geçen çocukluğunu, delikanlılığını, gençliğini, sevinçleriyle,
kederleriyle, heyecanlarıyla anan Vanya idi.”(8)
"İvan İlyiç’in Ölümü"nü yıllar önce okumuştum. Yaşım kırka doğru kapı aralarken tekrar okudum. Son okuyuşum farklı şeyleri sorgulamama neden oldu. İvan İlyiç ile birlikte hasta yatağına düştüm, bu yataktan kendimi, kurduğum ilişkileri, beklentilerimi sorguladım. Yaşantımda ölü olan ne kadar ilişki değer var ise geç olmadan onların diriltilmesi için çareler aradım. Ve şu soruların cevabının peşine düştüm; hayat nasıl anlamlı hale gelir, aile ilişkileri, arkadaş çevresi, kamusal ilişkiler, statüko, toplumsal saygınlık, çalışma hayatında ilerleme, hangi değerler üzerinden yürütülmeli, hangi temeller üzerine kurmalıyız?
"İvan İlyiç’in Ölümü"nü yıllar önce okumuştum. Yaşım kırka doğru kapı aralarken tekrar okudum. Son okuyuşum farklı şeyleri sorgulamama neden oldu. İvan İlyiç ile birlikte hasta yatağına düştüm, bu yataktan kendimi, kurduğum ilişkileri, beklentilerimi sorguladım. Yaşantımda ölü olan ne kadar ilişki değer var ise geç olmadan onların diriltilmesi için çareler aradım. Ve şu soruların cevabının peşine düştüm; hayat nasıl anlamlı hale gelir, aile ilişkileri, arkadaş çevresi, kamusal ilişkiler, statüko, toplumsal saygınlık, çalışma hayatında ilerleme, hangi değerler üzerinden yürütülmeli, hangi temeller üzerine kurmalıyız?
“İvan İlyiç, ölmekte olduğunu duyuyor, üzüntüden kurtulamıyordu. Bütün varlığını, ölmekte olduğu inancı kaplamıştı. Fakat alışmak şöyle dursun manasını kavrayamıyordu.”(9)
&&&
Dünyada tükenmez murat varımış,
Ne alanı gördüm ne murat gördüm,
Meşakkatin adını murat koymuşlar,
Dünyada ne lezzet ne bir tat gördüm.
Dünyada ne lezzet ne bir tat gördüm.
Ölüm var dünyada yoğumuş murat,
Gün be gün artıyor türlü meşakkat,
Kalmamış dünyada ehl-i kanaat,
İnsanlar içinde çok fesat gördüm. (Aşık Veysel)
Gün be gün artıyor türlü meşakkat,
Kalmamış dünyada ehl-i kanaat,
İnsanlar içinde çok fesat gördüm. (Aşık Veysel)
&&&
Tolstoy’un bu kısa ve tesirli romanını okumanızı tavsiye ediyorum.
Okuyun, okutun, tekrar okuyun ...
1-Sayfa; 9
2-Sayfa;11
3-Sayfa; 58
4-Sayfa;77
5-Sayfa;78
6-Sayfa; 80
7-Sayfa; 16
8-Sayfa;54
9-Sayfa;54
Yunis Elmas
Bu yaşa erdirdin beni, gençtim almadın canımı
YanıtlaSilölmedim genç olarak, ölmedim beni leylak
büklümlerinin içten ve dışardan
sarmaladığı günlerde
bir zamandı
heves ettim gölgemi enginde yatan
o berrak sayfada gezindirsem diye
ölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende.
Vakti vardıysa aşkın, onu beklemeliydi
genç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek için
halbuki aşk, başka ne olsundu hayatın mazereti
demedim dilimin ucuna gelen her ne ise
vay ki gençtim
ölümle paslanmış buldum sesimi.
Hata yapmak
fırsatını Adem’e veren sendin
bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana
gençtim ben ve neden hata payı yok diyordum hayatımda
gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi
haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne
bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak
bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini
tanıdım Ademoğlu kimin nesiymiş
ter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi.
Çeşme var, kurnası murdar
yazgım
kendi avcumda seyretmek kırgın aksimi.
Gençtim ya, ne farkeder deyip geçerdim
nehrin uğultusu da olur, dalların hışırtısı da
gözyaşı, çiğ tanesi, gizli dert veya verem
ne fark eder demişim
bilmeden farkı istemişim.
Vay beni leylak kokusundan çoban çevgenine
arastadan ırmaklara çarkettiren dargınlık!
Yola madem
çöllerdeki satrabı yalvartmak için çıkmıştım
hava bozar, yüzüm eğik giderdim yine
yaza doğru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlar
yola devam ederdim.
Gençtim işte şehrin o yatık raksından incinen yine bendim
gelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgın
onunla ben
hep sevişecek gibi baktık birbirimize.
bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık.
Oysa bu sürgün yeri,bu pıtraklı diyar
ne kadar korkulu yankı bulagelmiş gizlerimizde
hani yok burda yanlışı yoklayacak hiç aralık
bütün vadilere indik bir kez öpüşmek için
kalmadı hiç bir tepe çıkılmadık
eriyeydik nesteren köklerine sindiğimizce
alıcı kuş pençesiyle uçarak arınaydık
ah, bir olaydı diyorduk vakar da yoksanaydı
doğruydu böyle kan telef olmasın diye çabalamamız
ama kendi çeperlerimizi böyle kana buladık
gönendi dünya bundan istifade
dünya bayındırladı:
Bir yakış, bir yanış tasarımı beride
öte yakada bir benî adem
her gün küsülü kaldık.
Bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılan
artık bu yaşa erdirdin beni,anladım
gençken almadın canımı, bilmedim
demek gökten ağsa bile tohum yürekten düşecekmiş
çünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yer
çiğ tanesi sanmak ne cüret, gözyaşıymış
insanın insana raptolduğu cevher.
Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi
taşınacak suyu göster, kırılacak odunu
kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
tütmesi gereken ocak nerde?
/İsmet Özel - Münacaat
Gençtim ya, ne farkeder deyip geçerdim
Silnehrin uğultusu da olur, dalların hışırtısı da
gözyaşı, çiğ tanesi, gizli dert veya verem
ne fark eder demişim
bilmeden farkı istemişim.
Münacaat'tan
Kitap yorumu ve tavsiyeniz için teşekkürler. Kitap okumak bir ayrıcalıksa, Tolstoy okumak da başka bir zirvedir.
YanıtlaSilYorumunuz ve takibe aldığınız için teşekkürler.
SilBlogunuz çok detaylı elinize sağlık. Tolstoy'dan Savaş ve Barış, Anna Karanina ve Diriliş'i okudum yalnızca. Bu kitabı da okumalıyım, hatırlattınız iyi oldu:) Teşekkürler
YanıtlaSilTeşekkürler. Bende, Savaş ve Barışı okumadım. Dirilişin ilk sayfası çok güzeldir.
SilCok guzel bir yorum olmus farklı bir lezzet bırakıyor insanın gönlünde. Emeğine sağlık
YanıtlaSilTeşekkürler.
SilKitap blogu kardeşi olarak, deep te görüp geldim iyi ki gelmişim çok güzel bir blog
YanıtlaSilivan İlyiçin ölümü benim de çok sevdiğim bir romandr
hayatı iyi yaşamak gerekeiğini çok güzel anlatmış büyük usta
izlemeye aldım sizi görüşürüz yeni yazılarda
Blogunuzun adını "Kitaplara Kaçanlar" da paylaşımınızı da çok beğendim. Yüreğine sağlık. Hayırlı olsun blogunuz. Deepton'un tavsiyesi üzerine geldim. Ben de beklerim :)) Sevgiler:))
YanıtlaSilTeşekkürler.
Silinsan oğlu, iyisi kötüsüne, kötüsü iyisine hayat boyu galebe çalar çalarda durur. Yazını okudum anlıkta olsa iyim kötüme galebe... Yazın harika abi. Şiddetle devamını bekliyorum
YanıtlaSilTeşekkür ederim İbrahim. Çocuklara iyi bak :)
Silgüzel paylaşımlarınızı takibe aldım tolstoyun sevdigim bir kitabı teşekkürler
YanıtlaSilTeşekkürler.
SilBlogunuzdan haberdar olmam, Derin'in duyurusu sayesinde.
YanıtlaSilMerhaba :)
Merhaba. Sağolsun, deepton sayesinde bir çok kişi haberdar oldu.
Silşimdilerde Tolstoy'a (Talstoy okunuyormuş bu arada) sadece uzaktan bakıyorum , çok zamandır kendisinden bir şey okumadım sanırım , keşke elimde olsa dedim bir an , :D
YanıtlaSilKitap Eylemi; az biraz da olsa tekrar Tolstoy okuma hevesi uyandırmışsa ne mutlu bize.
SilBlogunuzun adı çok güzelmiş :)) Tolstoy okumayı severim ben de ama şu sıralar sınav zamanı olduğundan kafa dağıtıcı kitaplara yöneldim :))
YanıtlaSilTeşekkürler. Sınavlarında başarılar dilerim.
Siltolstoy en sevdiğim klasikçi. bu romanda da insanlık halleri işte :)
YanıtlaSilEvet , Tolstoyun kitapları benimde en sevdiğim klasiklerdir. Tabii Balzac ve Dostoyevski de
SilTolstoy'un bu kitabı okuma listemde. Yakın zamanda elimdekiler biterse alacağım inşallah.
YanıtlaSilBeğenerek okuyacağınızı düşünüyorum. Okuyunca, bloğunuzda da yorumunuzu okumak isteriz.
SilÇok güzel yorumlamışsınız kitabı.Açıkçası merak ettim.Elimde bekleyen kitapları biraz azaltınca okuyabilirim sanırım :)
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Okursanız, beğeneceğinizi düşünüyorum.
SilTolstoy'un cok sevdigim eserlerinden biridir 😊
YanıtlaSilBenimde Diriliş kitabıyla birlikte en sevdiğim kitabıdır. Kitaplara Kaçanları ziyaret ettiğiniz için teşekkür ederim.
SilTolstoy.... Ne denilebilir ki? 👍
YanıtlaSilYorum ve ziyaretiniz için teşekkür ederim.
SilÖzet harika işlenmiş. TEBRİKLER
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
Sil