Dış dünyanın tüm ayartıcılığına, tehditlerine karşı bizi koruyacak, yalnızlığımızdan kurtaracak, bizi sarıp sarmalayıp, huzuru ikram edecek olan yer; yuvamız, cennetimiz, evimizdir bizim. Adorno'nun, ‘Minima Moralia’sında “(...) modern, işlevsel konutlar, uzmanların zevksizler için imal ettiği, içlerinde yaşayanlarla hiçbir bağlantısı olmayan yaşama kutularıdır” (1) dediği, günümüzde artık insanların yalnızca ihtiyaçlarını karşılama işlevi gören, kimilerince de yatırım amacıyla alınıp satılan konutlarda huzur bulmak zor bugün. Evlerden, engelleri birlikte aşıp, birlikte yürüyebilmekten, ortak bir mevzuu üzerinde sohbet edip, bir sofra başında toplanmaktan uzaklaşılıyor her geçen gün. Aynı çatı altında kalan insanlar birbirinden habersiz. Ebeveyn-çocuk arasındaki yabancılık, aşılmaz bir sorun olarak önümüzde duruyor. Birçok hanede, sevgi sözleri kolayca savrulurken diğeri için en ufak bir fedakârlığa yanaşılmıyor. Sarılıp güçlü olmak varken, gizli bir iktidar savaşı y