Kayıtlar

2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

7- KADINLARIN CENNETİ (KADINLARIN MUTLULUĞUNA) - 2 / EMİLE ZOLA

Resim
Sosyal ve iktisadi meselelere dair roman okumak istiyorum diyenlerin için kaçırılmayacak bir kitap, Kadınların Cenneti. Bu kitap aynı zamanda, Kadınların Mutluluğu olarak da yayınlandı. Kitapla ilgili daha önce paylaştığım değerlendirme yazıma (buradan)  ulaşabilirsiniz. Bu yazıda, tüketici olarak yalnızca "kadınların" gösterilmesi ile ilgili olarak Emile ZOLA’nın avukatlığına soyunmadan altını çizdiğim satırların izini süreceğimi belirtmiştim. Buyurun, sizin için seçtiklerimi birlikte okuyalım: &&& Cemil Meriç;  "Mağaradakiler" adlı kitabında, hür bir kümeste hür bir tilki hürriyetinden bahseder. Tavukların ve tilkilerin içinde bulunduğu bir kümeste eşit rekabetten ne kadar bahsedilebilir. Büyük balığın küçük balığı yuttuğu, bunun kader haline geldiği bir yer ve zaman içinde, piyasa koşulları en güçlü lehine tekelleşmeye doğru gidiyor. Merkez taşrayı, amir memuru, patron işçiyi, zengin fakiri, büyük şirketler küçük esnafları ya yutuyo

7- KADINLARIN CENNETİ (KADINLARIN MUTLULUĞUNA) - 1 / EMİLE ZOLA

Resim
Emile ZOLA, “Kadınların Cenneti”, ya da başka bir adıyla “Kadınların Mutluluğuna” adlı eserini 19. yüzyılın sonlarında yazmış. Bu romanı yazarken, 1852 tarihinde kurulan ve her yıl daha da büyüyen, dönemin ilk büyük alışveriş merkezi olan Bon Marche'den esinlenmiş. Romanı yazmadan önce, Bon Marche'nin çalışanları ve müşterileriyle görüşüp günlerce gözlemde bulunmuş. Günümüzün gösterişçi tüketim toplumunu ve alışveriş merkezlerinin hayatımızdaki yerini, sonu tekelleşmeye giden haksız rekabeti ve büyük balığın küçük balığı yutmasına zemin hazırlayan kapitalist sistemi, 100 yılı aşkın süre öncesinden sorgulayan bu eser, üniversitede okuduğum ders kitaplarındaki birçok teoriyi, yarattığı karakterleriyle ete kemiğe büründürmüş, bazı iktisadi meselelere farklı bir açıdan bakmama yardımcı olmuştur.  Emile ZOLA, Kadınların Cenneti romanıyla, Paris’in orta yerinde yeni yeni kurulmaya başlayan büyük mağazalarla rekabet edemeyen küçük işletmelerin yok olma sürecini, reklam kampanyal

BİR KİTAP BİR ALINTI -5 (YAŞAM SANATI - BAUMAN)

Resim
PARANIN SATIN ALAMAYACAĞI ŞEYLERE DAİR İnsanlar artık maddiyata tahvil edilebilen değer yargılarıyla mutluluğu arıyor. Bu yüzden de, mutluluğu alınıp satılan bir meta zannediyor. Mutlu olduğu sanrısıyla avunuyor. Zygmunt BAUMAN, ‘Yaşam Sanatı’ adlı kitabında yaşama sanatının cahili olmuş zaman yoksulu insanlar için, mutluluk veren değerlerin satın alınamayacağını, onları gidip bir mağazada alamayacağını söylüyor: “Gözlemciler, insan mutluluğu için önemli şeylerin yaklaşık yarısının hiçbir fiyatı olmadığını ve mağazalardan satın alınamayacağını ileri sürüyor. Eldeki nakdiniz ve krediniz ne olursa olsun, bir alışveriş merkezinde, sevgi ve dostluğu, aile hayatının zevklerini, sevdiklerinizle ilgilenmekten yada sıkıntıdaki bir komşuya yardım etmekten gelen tatmini, iyi yapılan bir işten elde edilen özsaygıyı, (…) iş arkadaşları ve ilişki kurduğunuz diğer insanların takdir, sempati ve saygısını bulamazsınız. (…) Şu epeyce muhtemeldir ki, yitirilenler kazanılanları çoğu kez geçer ve

BAĞIRMADAN KONUŞURSAN, DUYABİLİRİM

Resim
TARTIŞMA ADABI ÜZERİNE “Mecliste ârif ol kelâmı dinle El iki söylerse, sen birin söyle Elinden geldikçe sen eylik eyle Hatıra dokunup yıkıcı olma”   Karacaoğlan, “Dinle Sana Edeyim Bir Nasihat” şiiriyle yıllar öncesinden böyle seslenirken, ''İncitme sen ahbabını incinmeye senden / Bu 'alem-i fanide zerafet budur işte'' demiş Şaire Leyla Hanım. Nasihate karnımız tok diyen zerafet yoksunu insana; Theodor W. Adorno Minima Moralia’sında "Tek bir sohbet yok ki bahse tutuşma yüzünden zehirlenmiş olmasın" derken, zehirlenmiş sohbetlerin bizi götürüp bıraktığı yeri 'Yolumuz birbirimizi anlamaktan geçmiyorsa, hiçbir yere varamayacağız demektir," diyerek gösteriyor bize İsmet Özel. Hakikati her halükarda kendisinde görenler, hiç bir zaman doğruya ulaşamazlar. Gayesi, gerçeğe ulaşmak olanların münazaraları için Taşköprülüzâde, ''Bir saat münâzara, bir ay mütâlaadan hayırlıdır'' demiş. Ancak, bizim münazaralarımızdan hayır

6- BİR ÇÖKÜŞÜN ÖYKÜSÜ / STEFAN ZWEIG

Resim
BİR ÇÖKÜŞÜN ÖYKÜSÜ BAŞLAR VE GERİYE KOCA BİR BOŞLUK KALIR “Kendini gösterinin hizmetine adamış olan birey, toplumsal hayatta varoluşunu ispatlayabilmek için, görünen olana yüklenir ve tüketerek gösteriyi besler. Böylece ‘gösteri kendini tartışılamaz ve erişilmez devasa bir olumluluk olarak sunar. “Görünen şey iyidir, iyi olan şer görünür” der, başka bir şey demez.” (Gösteri Toplumu-Guy Debord) Belki de bu yüzden insanlar çapı nispetinde ulaşabildiği mecralarda, görünür olmak, var olduğunu göstermek telaşı içinde kıvranmakta. Gündelik hayat, yaşanılan hayatın her anının sergilendiği bir sahneye, sahip olunan şeylerin yarıştırıldığı bir arenaya dönüşmüş bulunmaktadır. İletişim araçlarının arttığı, kolay ulaşılabildiği bir çağda, iletişimsizlik tedavi gerektirecek ciddi sorun haline geldi.  Sahici dostluklar kurmak her geçen gün zorlaşıyor. Bunun yarattığı boşluk, sahip olunan maddi imkan ve statüler, sanal cemaat ve sanal gerçeklikler üzerinden giderilmeye çalışılıyor. Anlam boş

BİR KİTAP BİR ALINTI- 4 (FELATUN BEY İLE RAKIM EFENDİ)

Resim
GÖSTERİ TOPLUMUNA DAİR Bugün sosyal medya aracılıyla, artık çığırından çıkmış bir şekilde, neredeyse kurulan her sofranın, gezilen her yerin, satın alınan her eşyanın, kutlanılan her özel günün, verilen/alınan her hediyenin peş peşe gönderilen onlarca fotoğraf ve bildirimlerle paylaşılması, teşhir edilmesi sizce neyi ifade ediyor. Sevdiklerimizle mutluluğumuzun paylaşılmasını mı? Hayır, işin aslı öyle değil diyor Ahmet Mithat Efendi yüzyıl öncesinden. “Felatun Bey ile Rakım Efendi” adlı romanında bu alışkanlığı bize şöyle anlatıyor: "Yaradılışının gereğidir ki, insan kendi mutluluğundan yalnız kendisinin haberi olmasıyla yetinmez. Herkesi haberdar etmek ister. Hatta bir adam gerçekte mutlu değilse bile, halkı kendi mutluluğuna inandırmak için hilekarlığı ve yalancılığı dahi kabul eder. (...) Beş liralık bir saate, yirmi beş liralık veya daha pahalı elmas kordon takmak gibi gösterişler, bu yaratılışın en adi seviyesinin gereklerindendir. Gerçi saat insan için gerekli

MESAFELERİN AYAZINDA ÜŞÜDÜM

Resim
Korunaksız kaldığımız günlerin ortasında mesafelerin ayazında üşüyoruz.   &&& Uzun yıllar görüşemediğim bir dostumu, lisede okuyan çocuğunun kanser olduğunu öğrendikten sonra arayabilmiştim ancak. Hatırlıyorum; sarı saçlı, dünya tatlısı bir çocuktu. Telefonla yapılan sohbetimizden anlıyorum ki, arkadaşımla çıktığımız hayat yolculuğunda tercih ettiğimiz araçlar değişmişse de, birbirimizden habersiz aynı limanlarda gemiler bağlamışız meğer. Sözleriyle belli etmedi, ancak çok acı yaşanmıştır evinde. Aynı mekânda olamayınca, acısını gözlerinde göremiyorum. Gözlerinde göremeyince de telefonun sesinden onu hissedip, yükünü alamıyorum. İsterdim ki arkadaşımın zor gününü paylaşayım, yüküne ortak olayım da, bu yükten kurtulmak için beraber bir çıkış yolu bulalım. Bir kaç ay sonra, telefonuma gelen bir mesajla o güzel yavrunun öldüğünün haberini aldım.   &&&   Paylaşılmaya, yaşamaya değer çok güzel günler oluyor. Lakin, her şey yolunda giderk

YARALI ER KALBİM -YUNİS ELMAS

Resim
YARALI ER KALBİM Yalnızlık meydanında Kalabalıklar seyirci Yaralı er kalbim Kılıcım İnsan yüreği ile lekeli. Vur vur bitmiyor Kalplerde cehalet Heyhat!  Sen olma sakın Nisyana gömdüğüm son ceset. Yunis ELMAS   Resim Kaynak: https://www.pexels.com/photo/green-tree-in-the-middle-of-desert-909656/

5- GORİOT BABA VE AHVALİMİZ

Resim
Yıllar önce, Balzac’ın Goriot Baba’sını okurken, bu babanın kızlarına duyduğu aşırı sevgiyi, onların her ihtiyacını karşılamak için tüm servetini tüketişini abartılı, buna karşılık kızlarının babalarına karşı çıkarcı tavırlarını gerçeklikten uzak bulmuştum. Şimdi, iki çocuk babası olarak hissettiklerimle birlikte, çocuklarının peşinden koşup da, “her isteklerini yerine getiriyorum …” diyen anne babalar ve her geçen gün huzur evlerinin sayısının arttığına dair haberler, "bir daha okumam" dediğim Goriot Baba'yı tekrar okuttu bana.   Karısı öldükten sonra deyim yerindeyse bütün hayatını ve servetini kızları Delphine ve Anastasie için adayan,  hayatının yegane anlamı ve mutluluğu, kızlarının her isteği ve hevesini yerine getirmekten ibaret olan Goriot Baba için Paris sosyetesinden bir kadın şöyle diyordu:  “Yüreğimiz bir hazinedir. Onu bir çırpıda boşaltırsanız iflas edersiniz. Meteliksiz kalan bir kimseyi asla bağışlamadığımız gibi, bir duyguyu da, ta derinlerine ka

BİR KİTAP BİR ALINTI- 3 (DİRİLİŞ-TOLSTOY)

Resim
"Bahar, kentte bile yine bahardı" Tolstoy'un okuma serüvenimde izler bırakan “Diriliş” adlı romanında, Prens Nehludov hizmetçi Maslova’ya karşı geçmişte yaptığı hatasını yıllar sonra jüri olarak katıldığı ve Maslova’nın yargılandığı mahkeme salonunda fark eder. Yaşadığı vicdan azabının etkisiyle, Maslova'ya yardım etmek ve sahip olduğu serveti ile şöhretini işlediği günaha diyet olarak ödemek ister.   Maddi hazlarla öldürülen bir ruhun, yıllar sonra çekilen vicdan azabıyla yeniden dirilişinin anlatıldığı, ö zellikle Maslova’nın yargılandığı bölümlerde dönemin hukuk ve yargılama sürecinin eleştirildiği Tolstoy'un bu eserinin ilk paragrafı kitabın temasını özetler mahiyette: “Küçük bir yerde birkaç yüz bini bir araya gelmiş inşalar, üzerinde toplandıkları toprağı ne kadar bozmaya çalışmış, hiçbir şey yetişmesin diye taşlarla doldurmuş, taşların arasından uç veren otları yolmuş, ortalığı kömür ve petrol dumanına boğmuş, ağaçların orasını burasını kesmiş,